BİY

27 Şubat 2009 Cuma

Galatasaray 4-3 Bordeaux


Galatasaray, ikidir çok acaip 7 gollü maçlar oynuyor ve futbolun neden bu kadar sevildiğine dair soruların cevaplarını bu maçlarda bulabiliyoruz. İlk önce, Kocaeli maçında 8 dakika içinde bir penaltı kaçırıp 2 gol yiyerek futbolun ne kadar sürprizlere açık bir oyun olduğunu bizlere gösterdi. Dün akşam da 0-1 geriye düşüp skoru 3-1 yapmasına rağmen basit defans hatalarından yenilen gollerle maç 3-3 e geldi. İşler kötüye doğru giderken, Sabri çıktı ve işleri düzelten bir gol attı ve Galatasaray 4. tura yükseldi. Biz de futbolda işler kötüye gitse bile hakemin son düdüğüne kadar hiç bir şeyin bitmediğine ve atılabilecek bir golle işlerin 180° değişebileceğine bir kez daha şahit olduk.

İtalyanların Kabus Haftası


Bu hafta, salı, çarşamba ve perşembe akşamları Şampiyonlar Ligi'nde 1/8 finaller, Uefa Kupası'nda ise 3. tur rövanş maçları oynandı. 7 İtalyan takımı da bu müsbakalara iştirak ettiler fakat bunlardan sadece 1 tanesi muvaffak olabildi.

Şampiyonlar Ligi'nde İnter kendi sahasında Manchester ile 0-0 berabere kalırken, Roma deplasmanda Arsenal'e Juventus da aynı şekilde deplasmanda Chelsea'ye 1-0 lık sonuçlarla mağlup oldular ve rövanşlar için avantaj elde edemediler.

Uefa Kupası'nda ise Sampdoria Metalist Kharkiv'e 2-0 yenilirken, Milan 2-0 öne geçmesine rağmen Werder Bremenle 2-2 berabere kalarak elendi. Floransa ekibi Fiorentina da Milan gibi üstünlüğünü koruyamayarak 0-1 öne geçmesine rağmen son dakikalarda yediği golle Ajax'a elendi. Haftanın tek başarılı İtalyan takımı ise Udinese idi. Aslında deplasmanda da bu işi çok rahat bir şekilde bitirebilirlerdi fakat son dakikalarda 2 gol yemişlerdi ve 2-2 berabere kalmışlardı. Bu sefer kendi sahasında geriye düşmesine rağmen 2-1 kazandı ve kupada yoluna devam etti.

Bakalım 2 hafta sonra kaç İtalyan takımı avrupa kupalarında yoluna devam edebilecek ?

26 Şubat 2009 Perşembe

You'll Never Walk Alone=Nunca Caminarás Solo


Dün akşam Şampiyonlar Ligi'nde bir İspanyol takımı olan Real Madrid ile bir İngiliz takımı olan Liverpool Santiago Bernabeu'da karşı karşıya geldiler. Dikkatli futbolseverler bu maçta enteresan bir olayın tezahür ettiğini görmüşlerdir. Real Madrid ilk onbirinde 3 İspanyol futbolcu (Raul, Casillas ve Sergio Ramos) varken, Liverpool ilk onbirinde 5 adet İspanyol futbolcu (Reina, Arbeloa, Xabi Alonso, Riera ve Torres) vardı. Bu gerçekten çok ilginç bir durumdu. Madrid'e Real Madrid deplasmanına gidiyorsunuz ama ilk onbirinizde daha çok İspanyol var.

Tabi bu ilginç durumun futbolun küreselleşmesiyle alakası olsa da ondan ziyade Rafael Benitez ile alakası var. Normalde Avrupa'nın 3 büyük liginin (İngiltere, İspanya, İtalya) önde gelen takımları bu ülkelerin vatandaşı olan futbolcuları fazla transfer etmezler. Etseler bile bu rakam asla 5-6 yı bulmaz. Fakat Benitez; bir transfere ihtiyaç duyduğunda, aklına normal olarak İspanyol futbolcular geliyor, bunun sonucunda da İspanya'ya deplasmana gittiğinizde Real Madrid'ten daha çok İspanyol futbolcuya sahip olabiliyorsunuz.

Not: Başlıktaki çeviri yapılırken wikipedia'dan yararlanılmıştır. Bir yanlışlık varsa, kabahatim wikipedia'dan faydalanmaktır.

25 Şubat 2009 Çarşamba

23 Şubat 2009 Pazartesi

İnsanın Kaderini 8 Dakikada Değiştiren Oyun: Futbol


Dün akşam oynanan Galatasaray-Kocaeli maçında konuk takım 2-3 öndeyken Galatasaray bir penaltı kazandı. O ana kadar ligde attığı tüm penaltıları gole çevirmiş olan Milan Baros topun başına geçti fakat bu kez çok kötü bir penaltı atarak başarısız oldu. Galatasaray beraberlik şansını kaçırdı. 1 dakika sonra Taner Gülleri kendisinin 3. takımının 4. golünü attı ve skoru 2-4 yaptı. Ardından Taner Gülleri, bir gol daha atarak Galatasaray'ı kendi sahasında 5'lik yaptı ve krize sürükledi. Bu olayların tümü 8 dakikada cereyan etti.

Baros 87. dakikadaki penaltıyı gole neticelendirse maç en kötü ihtimalle berabere bitecek, Galatasaray yönetimi acil toplantı yapmayacak, Skibbe'nin görevine son verilmeyecek, Fenerbahçe ve Trabzonspor'un yenildiği haftada en azından 1 puan alındığı için sadece futbolcular uyarılacak ve yola devam edilcekti. Ancak böyle bir şey olmadı ve Skibbe'nin görevine son verildi.

Her zaman söylenen klişe bir laf vardır; "Futbol sürprizler oyunudur." diye. İşte bu hafta, bu sözün ne kadar doğru olduğunu gördük. Hatta bu söz, bir teknik direktörün kaderini 8 dakikada tayin edebilecek kadar doğru bir söz.

22 Şubat 2009 Pazar

Yanlış Zaman, Yanlış İşler


Son günlerde, Fenerbahçe ile ilgili sözleşme uzatma haberleri bir hayli revaçta. Özellikle, Tuncay ve Aurelio'nun transferlerinden hiç bir ücret alamayan Fenerbahçe yönetimi, bu sefer aynı hataya düşmemek için önemli futbolcularının sözleşmelerini sezon bitmeden uzatmaya çalışıyor ama yanlış bir zamanda.

Elbette bir kulübün sözleşmesi bitmek üzere olan oyuncularının sözleşmelerini uzatması mantıksız değildir, fakat her şeyin bir zamanı var. Takımın durumu iyi iken yapılmayan işler, takımın durumu kötüyken belki de köklü değişikliklerin yapılması gereken zamanda yapılıyor. Sanki takım çok iyi performans gösteriyormuş da futbolcular yeni sözleşmeyi haketmişler gibi oyuncularla yeni sözleşmeler imzalanmaya çalışılıyor. Bunu anlamak gerçekten mümkün değil.

Sonuç olarak; bu kadar yanlışın olduğu bir yerde, başarının olması mümkün değildir. O yüzden hiç bir Fenerbahçe taraftarı, herhangi bir farklı galibiyet alındığında umutlanmasın. Bunlar gelip geçici şeyler.

19 Şubat 2009 Perşembe

9 Şubat 2009 Pazartesi

Fenerbahçe Tarihinin En Kötü Oyuncu Değişikliği


Dün akşamki İstanbul B.Bld-Fenerbahçe maçında kronometreler 55. dakikayı gösterdiğinde Fenerbahçe son 2 oynucu değişikliği hakkını da kullanmaya karar vermişti. O sırada rakip takım 1-0 öndeydi ve 1 kişi de eksik oynuyordu. Kenarda Semih ve Kazım'ı görenlerin büyük bir çoğunluğu Aragones'in "Ya herro ya merro!" diyeceğini ve tüm riskleri alacağını düşündüler. Fakat Aragones, böyle yapmak yerine bir 'SKANDAL' a imza atmayı tercih etti ve oyundan ne kadar formsuz olursa olsun Fener'in gole en yakın oyuncusu olan Guiza ile takımın tartışmasız en yetenekli futbolcusu ve takım kaptanı Alex'i oyundan çıkarmayı tercih etti. Normal düzeyde futbolu takip eden 100 kişiye "böyle bir durumda nasıl bir oyuncu değişikliği yaparsınız ?" diye sorsanız asgari 95 tanesi Aragones'in yaptığından daha farklı bir cevap verirdi ve bu cevaplar da aynı olurdu. Yapılan bu değişiklik, şüphesiz İspanya'yı Avrupa Şampiyonu yapmış bir hocaya yakışmadı.

Aslında sene başında takımın durumunun kötü olmasında yönetimin, Aragones'ten daha fazla kabahatli olduğunu düşünüyordum. Sene başında defansta Edu ve Lugano'nun yokluğunda ilk etapta Can ve Yasin'e şans vermesinin normal olduğunu, Aragones'in takımı yeni yeni tanıdığını, geçen sene Zico da Edu ya da Lugano'dan biri olmadığı zaman Yasin'i oynattığını, Aragones'in de bu yüzden bu futbolculara şans verdiğini düşünüyordum. Zaten daha sonraki süreçte kendisi doğruyu bulup Önder'i oynatmaya da başlamıştı. Fakat dün akşam yaptığı bu oyuncu değişikliği Aragones'in de takımın bu durumundan dolayı hatırı sayılır derecede kabahatli olduğunu göstermiştir.

Dün akşamki bu oyuncu değişikliği gösterdi ki; Fenerbahçe'nin sorunu taktik, diziliş hatta savunma ile orta saha arasındaki boşluk değil. Fener'in sorunu çok daha farklı çok daha başka

6 Şubat 2009 Cuma

Kaçan balık büyük olur


Almanya'nın son yıllarda yetiştirdiği Türk kökenli futbolculardan en yeteneklisi olan Mesut Özil, milli takım tercihini Almanya'dan yana kullandı. Aslında bu pek çoğumuz için şaşırtıcı bir karar olmamıştır. Daha önce Almanya'nın alt yaş milli takımlarında da oynamış olan Mesut'un bizden yana bir tercihte bulunma ihtimali pek kuvvetli değildi. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere kaçan balık büyük oldu ama biz o balığı bugün değil, 3-4 sene önce kaçırdık. Tıpkı Gökhan İnler'de olduğu gibi.

5 Şubat 2009 Perşembe

Hep Nike Kramponuylan olmaz


TARİHTEKİ EN KÖTÜ HAKEM TRİOSU

Geçen hafta Bosingwa'nın Benayoun'u biçtiği hatta "bu iş karakolda biter" denilebilecek pozisyonda hakem gözünün önünde biten hadiseye Chelsea lehine faul çalınca FA hemen harekete geçti:Yan hakem Mo Matadar 'ı ceza olarak League 2'deki bir maça atadı.Ama kiminle beraber?

Stuart Atwell ile...O arkadaş da müstakbel yan hakeminden aşağı değil.Sezon başında top ağlarla buluşmamışken hatta korner beklenirken Reading lehine "GOL" kararı vermeyi başarabilmiş bir hakem abimiz...

Şimdi bu iki abimizin yöneteceği maçın adı Fenerbahce-Galatasaray olsun çok isterdim.O zaman bize 25-30 yıllık hakem malzemesi çıkardı.

4 Şubat 2009 Çarşamba

David Beckham, LA Galaxy, AC Milan, İngiltere Milli Takımı, 2010 Dünya Kupası


David Beckham, futbol kariyerinin büyük bir bölümünde futbol dışı olaylarla gündeme gelmiş bir futbolcu. Evliliği olsun, saçı olsun, başı olsun, Beckham sürekli bunlarla ilgi çekti bugüne kadar. Beckham, futboldan daha fazla sponsorlarından, reklamlardan, imaj haklarından para kazandı. Öyle ki yaptığı transferler de bile futbol her zaman 2. planda kaldı. Real Madrid'e giderken de LA Galaxy'e giderken de futboldan çok Beckham'ın diğer özellikleri ve getirileri konuşuldu.

David Beckham, bu sezon devre arasında AC Milan kulübü ile 3 aylık kiralık sözleşme imzaladı. Herkes bu transferin de futbolla alakası olmadığını, sponsorluklar ve Beckham'ın imaj hakları ile alakalı bir durum olduğundan dem vurdu. Fakat Beckham beklentilerin oldukça üzerinde bir performansa ulaştı Milan'da. Ve birden herkesin dikkati ona yöneldi. Fakat bir fark vardı, bu kadar insan Beckham'ın futboluna ilgi gösterdi bu kez, magazinsel yönüne değil. Beckham bu kez çok iyi kullandığı sağ ayağıyla konuşulur oldu, saçıyla değil. Beckham bu kez attığı gollerle, yaptığı assistlerle konuşulur oldu evliliği ile ilgili değil.

Beckham'ın kulüp kariyerinde elde ettiği önemli başarılar var. Fakat iş Milli Takım'a gelince herhangi bir turnuvada yarı final bile göremedi İngiltere Beckham varken. İngiltere Milli Takımı, Steve Mclaren faciasından sonra tecrübeli İtalyan Fabio Capello'ya emanet edildi ve 2010 için çok ciddi bir hazırlık içerisindeler. Capello da Beckham'ın Milan'da kalmasının Milli Takım'a girebilmesi açısından daha faydalı olacağından bahsettti geçtiğimiz günlerde.

Başlangıçta, öylesine yapılmış gibi gözüken bir transfer, Beckham gibi 33 yaşına gelmiş bir futbolcunun kariyerinde dönüm noktası olabilir. Ve Beckham, belki de ilk kez sponsorluk anlaşmalarını, imaj haklarını, reklam gelirlerini düşünerek değil de futbolunu, milli takımını ve 2010 Dünya Kupası'nı düşünerek bir transfer gerçekleştirebilir.

Türk Futbolu vs Rus Futbolu


2000 senesinde Galatasaray UEFA Kupası'nı kazandıktan sonra Türk takımları Avrupa kupalarına daha farklı bakmaya başladılar. Artık Avrupa kupalarına katılan takımlar, ciddi ciddi final hedefleyerek, yola çıkıyorlardı. 2002 Dünya Kupası'nda hiç bir Avrupa takımı ile karşılaşmadan(!) elde ettiğimiz 3.lükten sonra, 6 yıllık süreçte sadece Beşiktaş'ın bir kez UEFA Kupası'nda çeyrek finale ulaşabildiğine şahit olduk. 2008'e gelindiğinde ise Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynarken Milli Takımımızda efsanevi maçların sonucunda EURO 2008'de yarı finale ulaştı.

Karadeniz'in güney kıyısında bunlar olurken kuzeyinde de bir takım kıpırdanmalar ufak ufak başladı. Özellikle Rus işadamlarının futbol takımlarına yatırım yapmaya başlamasıyla, Rus takımları Avrupa kupalarında başarılar elde etmeye başladılar. İlk önce Lokomotiv Moskova takımı Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkma başarısı gösterdi. Sonra 2005'te CSKA Moskova, teoride tarafsız sahada praktikte deplasmanda, Sporting Lizbon'u yenerek UEFA Kupası'na uzandı. 2 sene üst üste Sevilla UEFA Kupası'nı kazandıktan sonra, 2008 yılında Zenith St. Petersburg aynı başarıya ulaştı. Rus Milli Takımı da EURO 2008'de yarı final oynayarak önemli bir başarı elde etti.

Rus takımları özellikle UEFA'da hep bir yerlere gelirken, bizim takımlarımızın başarısı bir türlü sürdürülebilir olamadı. Ruslar belli bir çıtayı tutturmuşlarken, bizim çeyrek final oynayan takımımız ertesi sene aynı turnuvadan galibiyet alamadan elendi. Peki neden böyle oldu ? Rusların bizden daha fazla parası olduğu için mi ? Yoksa onlar planlı programlı hareket ettikleri için mi ? İkincisi akla daha mantıklı geliyor sanki.

Rus takımlarının finansal imkanlarının, bizim takımlarımızdan daha iyi olduğunu yadsımıyorum. Fakat ne olursa olsun, bu takımlar bu bu başarılara ulaşırken Rus futbolcuların katkısı inkar edilemez. CSKA Moskova her ne kadar Vagner Love gibi bir futbolcuya sahip olsa da Akinfeev, Zhirkov, Berezutski gibi oyuncuların elde edilen başarılara önemli ölçüde katkı sağladığı bir gerçek. Zenith'te Arshavin ve Pogrebnyak'ın olduğu gibi. 23 futbolcusunu 22'sinin Rusya'da oynayan Rus Milli Takımı'nın EURO 2008'de elde ettiği başarı da ortada.

Sonuç olarak; parasal anlamda çok iyi durumda olmalarından dolayı bizim takımlarımıza örnek göstermek, ilk etapta yanlış gibi gözükse de aslında Rusların son yıllardaki çıkışı 2 sene üst üste aynı hocayla çalışmayı İSTİKRAR olarak gören kulüp yöneticilerine çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Bizim kulüplerimizi yönetenler ne zaman 3-4 senelik plan program çerçevesinde hareket ederlerse işte o zaman Türk futbolu gerçekten ilerleme kaydedecektir.

3 Şubat 2009 Salı

Schuster'in gidiş nedeni :)

Wenger erdi muradına...


Futbol transfer piyasası durdunluğunu son dakikalarda kırdı.Arshavin'in transferi, Arsene Wenger'in kafasındaydı ki sonunda gerçekleşti.Transfer "dedlayn"ının bitişine 5 saat kala işi bitirdiler.Jordan'ın Beckham'ın numarası 23'ün Arshavin'e verilmesi Londra takımının ondan neler beklenildiğini gösteriyor. Başka bir Londra takımı Tottenham'ın "ürünü geri alma politikası" Keane ile devam ediyor bu arada

Bu da onun küçüklüğü

Yok işte Yusuf'un Emre'nin küçüklüğü dediler.İşte size Kazım'ın küçüklüğü...Resimde görüldüğü gibi doğuştan Fenerbahceli olduğuna dair bir kanıt yok :))))

1 Şubat 2009 Pazar

El Rey de Australia

Maçı izlerken dayanamadım çıkardım tenis raketimi,inanılmaz bi bekhend çıkardım cama doğru...

Baba....

TEST EDİLDİ....ONAYLANDI