BİY

27 Ekim 2010 Çarşamba

Rooney'e Yapılan Haksızlık


Bilindiği üzere FIFA'nın verdiği "Dünya'da Yılın Futbolcusu" ödülü ile France Football Dergisi'nin verdiği "Altın Top" ödülü birleştirilmişti. Bu ödüle aday gösterilen 23 futbolcu açıklandı. Tabi 2010'da Dünya Kupası düzenlendiği için Dünya Kupası'nda başarılı olan takımların öne çıkan futbolcuları adaylar arasında çoğunlukta. Bunun haricinde Dünya Kupası'nda başarılı olamasalar da kulüplerinde gösterdikleri performansla bu ödüle aday gösterilen birkaç isim var. Bunlar başlıca Messi, Ronaldo ve Drogba diyebiliriz. Bu 3 isim de Dünya Kupası'nda pek varlık gösteremedi. Messi çok çabaladı belki ama gol atamadı. Ronaldo 1 gol attı ama o golü 7-0 kazandıkları maçta Kuzey Kore ağlarına göndermişti. Drogba da turnuvadan önce sakatlandı pek etkili olamadı. Ayrıca listede hiçbir İngiliz oyuncunun olmaması da dikkat çekici bir ayrıntı.

Wayne Rooney geçen sene özellikle Şubat-Nisan ayları arasındaki 2 aylık süreçte gerçekten çok başarılı işler yapmıştı. Adeta bir gol makinesine dönüşmüş takımını şampiyonluk yarışında tutmayı başarmıştı. Ancak daha sonra sakatlandı. Takımı şampiyon olamadı son hafta Chelsea rakibini 8-0 yendi Drogba gol krallığında Rooney'i geçti. Dünya Kupası'nda tıpkı diğer takım arkadaşları gibi etkili olamadı diye de 23 futbolcunun arasına alınmamış. Messi ve Ronaldo da Dünya Kupası'nda etkisizdiler. Hadi Messi geçen sene Barcelona'da 40 civarı gol attı. Ronaldo da Şampiyonlar Ligi ile beraber 35'e yakın atmıştır. Rooney'e de bakacak olursak onun da Ronaldo'dan aşağı kalır yanı yoktu. Bence listede olmalıydı. Asamoah Gyan var Rooney yok.
Son olarak Dünya Kupası düzenlenen yıllarda ödülü Dünya Kupası'nı kazanan takımın futbolcularının kazandığını görüyoruz. Eğer gelenek devam ederse İspanyol bir futbolcu ödülü kazanır. İspanya'nın Dünya Kupası'nda en çok öne çıkan oyuncusu David Villa'ydı. Plase olarak da Iniesta olabilir. Finalde kupayı getiren golü atmıştı.

Mesut Özil: Futbolu Basit Oynayan Adam


Yazıya başlamadan evvel şunu belirtmek isterim. Ben Real Madrid maçlarını Mesut Özil oynuyor diye izleyen insanlardan değilim öncelikle. Hatta benim için Real Madrid Ntv Spor'un tanıtımlarındaki gibi "Mesut'lu Real Madrid'den" ziyade "Mourinho'nun takımı Real Madrid'dir." Ama bazı şeyleri de görmezden gelemeyiz.

Bana göre Mesut Özil'in Real Madrid'e transferi Manchester Utd'ın Hernandez transferi ile birlikte Dünya'da yılın transferidir. Ortaya koyduğu performans gerçekten etkileyici. Bence takıma en çok katkı sağlayan oyuncu. Neredeyse her maç çok iyi oynuyor ve bunu yaparken de Ronaldo gibi spektaküler hareketler yaparak, olur olmaz yerlerden şutlar çekerek yapmıyor. Son derece basit oynuyor ve Cruyff'un da dediği gibi aslında Mesut Özil zoru burada başarıyor.

Mesut Özil Alman milli takımını seçtiğinde kaçan balık büyük olur diye bir yazı yazmıştım. O yazıya bir arkadaş yorum yazmış "Nereye giderse gitsin." demişti. O da Real Madrid'e gitti. Muhtmelen birkaç sene içerisinde Şampiyonlar Ligi şampiyonu ilk Türk futbolcu olarak lanse edilecek. Almanya 'nın 2012'deki muhtemel bir şampiyonluğunda pay sahibi olacak. Bu performansının devam etmesi dileğiyle...

26 Ekim 2010 Salı

Süper Lig Son 10 Yıl Dereceleri


Az önce BİY'de dolaşırken PC Lion blogda son 10 yılın Premier Lig Dereceleri isimli posta rastladım. Ligin kalburüstü takımlarının son 10 yılda aldığı dereceler muhtemelen Excel'de hazırlanmış bir grafikte çizilmişti. Blog sahibi arkadaş Süper Lig için de böyle bir çalışma yapılmamasındaan yakınıyordu ve buna benzer bir grafik çizecek arkadaşa minnettar kalacağını belirtmişti. Minnettar kalınacak bir şey yok ama kendi çapımızda birşeyler denedik. Fenerbahçe,Galatasaray,Beşiktaş ve Trabzonspor'un yanına Gençlerbirliği,Gaziantep, Bursa ve Kayseri'yi ekledim. Bursa ve Kayseri'nin ligde olmadığı yılları boş bıraktım. Biraz karman çorman olmuş olabilir artık idare edin.

Kahin Ahtapot Paul


Az önce Ntv Spor'u takip ederken "son durum" ibaresiyle bir altyazı geçti. Kahin ahtapot Paul'ün öldüğü yazıyordu. Vallahi üzülmedim desem yalan olur. Şu fani dünyada vuvuzelalı Dünya Kupası'nı eğlenceli yapanların başında geliyordu. Futbolseverler seni unutmayacak.

Spor-Toto Süper Lig 9.Hafta


Süper Lig'de 9.haftayı geride bıraktık. Önceki yıllardan farklı olarak ligin zirvesinde alışık olmadığımız bir tablo var. 3 Anadolu takımı Bursaspor, Trabzonspor ve Kayserispor ligin zirvesini ele geçirmiş durumdalar. Tabi bu durum bir tesadüf eseri oluşmuş değil. Bu takımların hepsi sistemini oturtmayı başarmış ve belli bir istikrarı sağlamış ekipler.

Bursaspor 2 seneye yakın bir süredir Ertuğral Sağlam'la çalışıyor. Zaten geçen sene de şampiyon oldular. Şampiyon kadroyu bozmadan da ligde yollarına devam ediyorlar. Tabi sezon öncesinde ligle Şampiyonlar Ligi'ni beraber götüremezler deniyordu. Nitekim götüremiyorlar zaten. Şampiyonlar Ligi'nde oldukça başarısızlar.

Trabzonspor geçen sene Şenol Güneş'in gelmesiyle beraber iyi bir hava yakalamıştı. Zaten o rüzgarı arkalarına alıp geçen sene Türkiye Kupası'nı kazandılar, ardından da sezon başında Süper Kupa'yı aldılar. Trabzonspor belki çok üst düzey oyunculardan kurulu bir takım değil ama Şenol Güneş takıma bir sistemi oturtmayı başardı ve oyunculardan da maksimum performans almasını başarıyor. Bugün Yattara'yı kullanmadan, sezona müthiş başlamış Teofilo'yu kullanmadan şampiyonluğu kovalayabiliyor.

Kayserispor'da Şota Arveladze Ertuğrul Sağlam ve Tolunay Kafkas'ın mirasını yiyor. Ama Şota'ya haksızlık etmeyelim. Elbette onun da üstüne koyduğu şeyler var. Şota zaten doğrusunu yapıyor. Bu kadro, bu oyuncular en iyi bu futbolu oynarlar. Maceraya girmenin bir manası yok. Oturmuş düzeni değiştirip risk almanın lüzumu yok. Bugün Kayserispor'da Cangele, Zaleyeta, Troisi gibi oyuncular olmamasına rağmen Beşiktaş'ı yenebiliyorlar. Burada sistemin oturmuşluğundan faydasını görüyorlar.

İstanbul takımları ise oldukça zor durumdalar. Beşiktaş 3'ü ligde olmak üzere üst üste 4 resmi maçtan mağlup ayrıldı. Guti ve Quaresma olmayınca ne hallere düştüğü ortada. Galatasaray 10 yıl aradan sonra Kadıköy'den puan çıkardı ama liderin Beşiktaş'la birlikte liderin 10 puan gerisindeler ve onlar da Kewell,Arda,Baros olmadan hücumda sıkıntı çekmeye devam ederler. Fenerbahçe bu sezon kendisine denk veya biraz daha kötü takımları yenemedi. Galip geldiği zaman 3'ten aşağı atmıyorlar ama bu tamamen rakiplerin zayıf olmasından ve hücum oyuncularının bireysel yeteneklerinden ve üstün performanslarından kaynaklandı. Bu üç takım da taraftarına şampiyonluğa dair olumlu sinyaller vermiyor.

Belki konuşmak için erken olabilir. Sonuçta geçen sene de Fenerbahçe ve Galatasaray lige fırtına gibi başlamış ama sezon başındaki beklentinin aksine Bursaspor şampiyon olmuştu. Ama geçen sene bu iki takımın yaşadığı sıkıntıların benzerini özellikle Bursaspor'un yaşaması zor gözüküyor. Kayserispor sezon sonuna kadar "kesin" bu işi götürür diyemem. Trabzonspor'a da pek güven olmuyor. Bir olay oluyor bir çuval incir berbat oluyor. Ama bir aksilik olmazsa şampiyon olabilirler. Bursaspor'da ligin sonuna kadar böyle devam eder gibi gözüküyor. Zira ne Galatasaray gibi fizik olarak düşecekler gibi gözükmüyor, ne de Fenerbahçeli oyuncular gibi disiplinsiz hareketler, alemler içinde olacaklarını zannetmiyorum. 9.hafta konuşmak için erken olabilir ama bu sene de şampiyon Anadolu'dan çıkacak gibi gözüküyor. Fenerbahçe'yi kastetmiyorum.

24 Ekim 2010 Pazar

Hiçbir Maç Oynanmadan Kazanılmaz, Kaybedilmez


Geçen hafta Galatasaray-Ankaragücü maçında 6 sene aradan sonra Galatasaray'ın galip gelmesini istiyordum. 6 sene önceki maç ise Beşiktaş'ın 8 puan ilerideyken gerilerde kalıp Trabzonspor'la şampiyonluk yarışı yaptığımız sezondaydı. 33. hafta Denizli ile deplasmanda karşılaşacaktık, Galatasaray ise Trabzon deplasmanındaydı. Fenerbahçe medyası haftaiçinde "Galatasaray yatacak." minvalinde haberler yapmış, en nihayetinde Galatasaray Trabzonspor'u 4-2 yenmiş Fenerbahçe de Denizli'yi 4-0 yenerek şampiyon olmuştu. İşte 6 sene aradan sonra geçen hafta Galatasaray Ankaragücü ile oynarken Galatasaray'ın kazanmasını istemiştim ilk defa bir lig maçında. Çünkü kaybederlerse son yıllardakinden farklı bir psikoloji ile Kadıköy'e geleceklerini biliyordum. Bu gerçekleşmeyince bari biz Konya'da puan kaybedelim de, "Futbolcular Galatasaray maçına kazanmak zorunda oldukları maç gibi baksınlar." diye düşündüm ama bu da olmadı. Nitekim Ankaragücü maçından sonra yönetim toplantı yaptı ve alınan karar 2 gün sonra infaz edilmek suretiyle Frank Rijkaard ile yollar ayrıldı. Ardından Hagi takımın başına geldi.

Son 2-3 yıldaki Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinde ne oynayacağını bildiğimiz takım Galatasaray, ne oynayacağını bilmediğimiz takım ise Fenerbahçe'ydi. Yani Galatasaray sürekli "önlem alınan", Fenerbahçe ise "önlem alan" ve bunun sonucunda maçları kazanan taraftı. Fakat bu kez roller değişti. Bu akşam Fenerbahçe'nin nasıl bir anlayışla sahada olacağı herkesçe bilinirken, Galatasaray'ın ne oynayacağı bilinmiyordu. Belki az çok tahmin ediliyordu ama kesin bir şey yoktu. Nitekim Hagi elindeki imkanlar el verdiği ölçüde çıkarabileceği en iyi onbiri sahaya sürdü. Önceki senelerden farklı olarak savunmaya ağırlık verip, kalabalık bir orta saha ile oynadı ve ilk yarıda Fenerbahçe'nin etkili olmasını engelledi. Rijkaard'ın sezon başından beri kullanamadığı Elano'dan faydalandı. Hareketli Pino ile Fenerbahçe savunmasına sıkıntılı anlar yaşattı. Fenerbahçe ilk yarıyı 0-0 tamamladıysa bunu önce Volkan'a sonra Gökhan Gönül'e borçludur.

İkinci yarıya Fenerbahçe'nin maça bir değişiklikle başlayıp Stoch veya Dia'dan birisinin çıkıp yerine Cristian'la oynamasını bekledim. Ama Aykut Kocaman bunun yerine futbolcuları ikaz etmeyi tercih etti. Bu ikaz Galatasaray'ın ilk yarıdaki etkili oyuncularının fizik olarak düşmesiyle de etkili oldu ancak sonuç getirmedi. Fenerbahçe 80'e kadar üstün oynasa da gol gelmedi ve futbolcuların da taakati kalmadı. Tabi Aykut Kocaman'ın Alex'i oyundan alması da ileri uçta Niang'a pozisyon hazırlayacak oyuncu kalmamasına da sebep oldu. Son dakikalarda Galatasaray gole daha yakın gibi gözüktü ama maç 0-0 bitti.

İddaa oranları üzerinden değerlendirecek olursak bundan önce de Türkiye Kupası çeyrek finalinde Fenerbahçe'ye 1.60'lık oran verilmiş fakat Galatasaray yabancısız çıktığı maçta iyi mücadele etmiş rakibine pozisyon vermeyip, maçı berabere bitirmişti. Hatta Fenerbahçe'den daha tehlikeli pozisyonlar da bulmuştu. Bugün de 1.50'lik Fenerbahçe oranı ve 0-0 biten bir maç var. Senaryo da üç aşağı beş yukarı benzer. Bir de 4-3'lük Beşiktaş maçında da Fenerbahçe'ye verilen 1.60'lık oran vardı. Demek ki derbi maçların favorisi hakikaten olmuyormuş.

Maç öncesinde birçok Galatasaray taraftarı iki farka razıydı. Kimse inkar etmeye kalkmasın. Zaten hepsi demiyorum birçoğu diyorum. Yine Fenerbahçelilerin çoğu da rahat kazanırız düşüncesindeydi. Bu maç gösterdi ki hiçbir maç hele de bir derbi maç oynanmadan kazanılmaz, kaybedilmez. Bu maç özellikle Fenerbahçe'ye iyi bir ders olmuştur.

Fenerbahçe-Galatasaray


Fenerbahçe-Galatasaray ezeli rekabetinde 366. randevu bu akşam Kadıköy'de gerçekleşecek. Bu maç son 10 yıldaki derbilerden bir hayli farklı durumda. Uzun yıllar sonra ilk defa bir derbi maça Galatasaray sıkıntılı çıkıyor ve Fenerbahçe ilk defa açık ara favori gösterilir durumda. Öyle ki; İddaa'da Fenerbahçe'nin oranı 1.50 olarak verilmiş. Bugüne kadar bir derbide gördüğümüz en düşük oran. Bunun Fenerbahçe için tehlike olduğunu düşünüyorum.

Hepimiz lisede Fizik, Kimya gibi dersler gördük. Hatırlayacaksınız o derslerde çeşitli formüller olur ve o formüllerde bazı parametreler sabitken bazıları da problemden probleme değişkenlik gösterirdi. Bu akşamki maçı da bu şekilde düşünecek olursak bu maçta sabit olan parametre Fenerbahçe. Bu akşam sahaya çıkacak olan Fenerbahçe'nin üç aşağı beş yukarı ne oynayacağını tahmin edebiliriz. Ancak Galatasaray için durum böyle değil. Yeni bir hoca geldi ve ilk maçına çıkacak. Anlayış olarak da Rijkaard'dan farklı olduğu için önceki maçlardan farklı bir Galatasaray sahada olacaktır. Tabi neredeyse 4-5 senedir hücum oynamaya alışmış bir takıma savunma ağırlıklı bir futbol oynatınca ortaya ne türlü bir sonuç çıkacağı merak konusu.

Aslına bakarsanız bu maçın değerlendirmesini taktiksel açıdan yapmanın çok doğru olmadığı kanaatindeyim. Haftaiçinde yaşanan hadiselerden sonra bu maç için psikolojik faktörler daha önemli hale geldi. Ben Fenerbahçe'nin diğer Galatasaray maçlarından çok daha farklı bir ruh hali içerisinde olduğunu düşünmüyorum. Ancak Galatasaraylı oyuncular "10 yıldır yeniliyoruz, ya yine yenilirsek." düşüncesinde değiller. Bu Galatasaray için bir avantaj olabilir.

Galatasaray'ın mevcut kadrosunda ortaya koyduğu oyunla skora etki edebilecek 3 futbolcu var. Bunlar Arda,Baros ve Kewell. Bu akşam 3'ü de sakatlıkları dolayısyla oynayamayacaklar. Bu Galatasaray için çok büyük bir dezavantaj. Fenerbahçe'de ise Özer dışında eksik yok.

22 Ekim 2010 Cuma

Olmayacak İşler Peşindesin


Beşiktaş oldukça eksik bir kadro ile öyle ki; 18'i bile tamamlayamadan Avrupa Ligi'nde Porto ile Fiyapı İnöünü Stadı'nda karşılaştı. Schuster bu kadar eksiğe rağmen oyun anlayışından vazgeçmeyince de 3-1'lik skorla mağlup oldu.

Schuster muhafazakar bir teknik adam. Asla sisteminden vazgeçmiyor. Bu da zaman zaman sıkıntı yaratıyor. Real Madrid'in başındayken de gol düellosu şeklinde geçen pek çok maçta puan kaybı yaşamıştı. Barcelona'nın çılgın attığı sezon Barcelona ile karşılaşacakları maç öncesi yaptığı açıklamalardan sonra görevine son verilmiş ardından gelen Juande Ramos takımın savunmasına da önem vermiş ve Real Madrid iki Barcelona maçı arasında maç kaybetmemişti.

Dünkü maça baktığımız zaman Beşiktaşlı taraftarlar rakip "4-5 kere geldi 3 gol attı." diye serzenişte bulunuyor. Onlar atar. Çünkü onların adı Ankaragücü, Karabükspor falan değil, Porto. Pozisyon buldukları zaman affetmeyecek golcüleri var nitekim affetmediler. Tabi Hakan Arıkan ve Zapotocny'nin de katkıları olmadı değil. Ancak onlar iyi oynasalar da farkeden bir şey olmazdı.

Schuster eksik kadrosuyla şu sıralar olmayacak işler peşinde koşuyor. Guti ve Quaresma bu takımın olmazsa olmaz futbolcuları. Onlar olmadığında Beşiktaş hücumda çok büyük bir sıkıntı içerisinde kalıyor. CSKA Sofya maçından sonra Ntv Spor'daki "Spor Servisi" programında Marca'dan bir yazarın yazısına yer verilmişti. O yazıda Beşiktaşlı oyuncuların topları sürekli Guti'yle buluşturmaya uğraştıklarından bahsedilmiş, Schuster'in buna bir çözüm bulması gerektiği yazılmıştı. Bugün bu iki futbolcu olmadığında alınan sonuçlar ortada.

Schuster maçtan sonraki demecinde farklı şeyler deneyeceklerini beyan etmiş. Bu farklı şeylerden kastın ne olduğu şu anda bir muamma. Acaba takımın oyun anlayışını birkaç maç için değiştirecek mi, yoksa hücumda farklı şeyler mi deneyecek? Bu sorunun cevabını bu hafta Kayserispor maçında öğreniriz büyük ihtimalle.

Son olarak Hakan Arıkan'a da değinmeden olmayacak. Hakan Arıkan tarhi Liverpool maçından sonra çok zor zamanlar geçirdi. Ancak geçen sene Beşiktaş'ın Trabzonspor'u deplasmanda 2-0 yendiği maçın ardından yaptığı kurtarışla galibiyetin mimarı olmuştu. Fakat bu sezona kendine aşırı güvenle başladı ve sürekli hatalı goller yiyor. Eylül ayında Hürriyet Gazetesi'nde çıkan bir haberde "Büyük kaleciler hata yapar. Ben de büyük kaleciyim." dediği yazılmıştı. Birincisi Hakan Arıkan büyük kaleci falan değil gayet vasat bir kaleci. İkincisi ben hiçbir büyük kalecinin "Ben büyük kaleciyim." dediğine de şahit olmadım. Zaten dün akşamdan sonra ancak Cenk sakatlanırsa forma şansı yakalar diye düşünüyorum.

21 Ekim 2010 Perşembe

hala madriddddd


II. Hagi Dönemi


Galatasaray Frank Rijkaard'ın görevine son verilmesinin ardından eski futbolcularından ve teknik direktörlerinden Hagi ile el sıkıştı. Tabi bu süreç bir hayli sancılı geçti. Önce Hakan Şükür'e sportif direktörlük görevi verilmek istendi ardından Fatih Terim ile görüşüldü ancak görevi kabul etmedi ve aynı günün akşamı Hagi ile anlaşıldı.

Hagi çok iyi bir futbolcuydu ama teknik direktörlüğü futbolculuğunun onda biri kadar bile iyi değil. Bunu kabul etmek lazım. Zaten Galatasaray şu anda öyle bir durumdaki yapılacak tek şey Türkiye'yi bilen Galatasaray'ı bilen birini takımın başına geçirip "Bu seneyi ne kadar az hasarla atlatabiliriz." düşüncesini hayata geçirmekti. Bunun için eldeki ihtimallerden en uygunu Fatih Terim'di ancak "ailevi" nedenler öne sürülerek anlaşma sağlanamadı. Kamuoyundaki genel kanı ise ailevi sebeplerden kastın Adnan Sezgin olduğu. Fatih Terim'den sonra Hagi'ye gidildi. Hagi Fatih Terim kadar kariyerli bir teknik adam olmadığından Galatasaray yönetimini zorlayacak bir şart öne sürmemiştir. Bu yüzden anlaşmak çok zor olmamıştır.

Hagi'nin bugün gelip resmi sözleşmeyi imzalaması bekleniyor. Extensor Blog'da Galatasaray'daki futbolcuya dayalı düzeni bitirebilecek ismin Hagi olduğuyla ilgili birkaç yazı vardı. Ben de yazıyla ilgili yorumda Galatasaray'a bu Yeniçeri Ocağı'nı dağıtacak bir II.Mahmut lazım demiştim. Yazar arkadaş cevap olarak Hagi'den iyi II.Mahmut olur demişti. Bakalım Hagi II.Mahmut olabilecek mi?

Şampiyonlar Ligi 3.Hafta Çarşamba Maçları


Şampiyonlar Ligi'nde 3.Hafta dün akşam A,B,C ve D gruplarında oynanan maçlarla tamamlandı.

A Grubu'nda son şampiyon Inter Gareth Bale'ı 4-3 yendi demek doğru olacaktır. Inter Benitez ile farklı bir kimliğe büründü. Geçen sene ilk yarıda 4 gol bulan bir Inter görmek pek mümkün olmuyordu. Fakat Benitez Eto'o'yu çok etkili kullanıyor ve Inter gol atmada fazla sıkıntı çekmiyor. Tabi Gareth Bale'ı tebrik etmek lazım. Aynı golden 3 tane atması hem de Julio Cesar gibi bir kaleciye atması önemli. Aslında Julio Cesar aynı golden bir maçta 3 tane yiyecek bir kaleci değil. 3 tane penaltı atsanız bir tanesini kurtarır yani o derece. Anlaşılan o da Dünya Kupası'ndan sonra performansı düşüşe geçen oyunculardan. Diğer maçta ise Twente ile Werder Bremen berabere kaldılar. Bu skor hiç şüphesiz Inter'e yenilen Tottenham için iyi oldu. Inter'den kendi sahalarında alacakları bir puan bile gruptan çıkmalarına yeter gibi gözüküyor.

B Grubu'nda ise Lyon Şampiyonlar Ligi'nin gediklisi olduğunu kanıtlar bir biçimde ilerliyor. Benfica'yı da yenerek 3'te 3 yaptılar ve 9 puana ulaştılar. Bu saatten sonra grubu lider bitirmemeleri için hiçbir sebep göremiyorum. Schalke ise fikstür avantajını kullanma peşinde. Bunun ilk adımını Hapoel'i yenerek gerçekleştirdiler. Deplasmandaki maçı da kazanırlarsa gruptan çıkmak için büyük avantaj elde edecekler.

C Grubu'ndaki Manchester-Bursa maçını zaten yazmıştık. Glasgow-Rangers ile Valencia ise Edu'nun her iki kaleye attığı gollerle 1-1 berabere kaldı. Bu sonuç Valencia'ya yarayan bir skor fakat özet görüntülere bakılırsa galibiyeti kaçıran taraf Glasgow Rangers olmuş. Grupta Manchester 7, Rangers 5, Valencia 4 puanda. Bursaspor'un ise puanı yok. Manchester grubu bir şekilde lider tamamlayacaktır. Valencia'nın ise Rangers'ı mutlak suretle mağlup etmesi gerekiyor.

D Grubu'nda ise Barcelona Kopenhag'ı beklenildiği gibi geçip liderliğe yükseldi. Skor tabi daha farklı da olabilirdi ama direkler de buna pek müsaade etmemiş. Diğer maçta ise Panathinaikos ile Rubin Kazan berabere kaldılar. Bu skor Kopenhag'a yarayan bir skor. Eğer Rusya'daki maç da berabere bitecek olursa Kopenhag Şampiyonlar Ligi'nde yılın sürprizini gerçekleştirmek için çok iyi bir fırsat yakalamış olacak.

Şampiyonlar Ligi'nde 4.hafta maçları 2-3 Kasım tarihlerinde yine aynı takımlar arasında oynanacak.

Manchester Utd 1-0 Bursaspor


Bursaspor Şampiyonlar Ligi'ndeki 3. maçında deplasmanda Manchester United'a 1-0 mağlup oldu ve golsüz ve puansız bir biçimde yoluna devam etti.

Maç aslında beklediğimiz gibi başladı. MANU henüz maçın başında Nani'nin güzel golüyle 1-0 öne geçti. Ancak 1-0'dan sonra fazla kasmadılar. Maçın kontrolü sürekli onlardaydı ama beklenenden az pozisyona girdiler. Tabi bunda Alex Ferguson'ın tercihleri de etkili oldu. İleri uçta Macheda yerine Hernandez'i kullansaydı feci bir skor ortaya çıkabilirdi.

Bursaspor ise 5'li bir orta saha ile oynasa da Fletcher-Carrick-Anderson üçlüsüne orta sahada hiç üstünlük kuramadı. Tabi bunun sebebi tamamen tecrübesizlikten kaynaklanıyor. Normalde yapmayacakları pas hatalarını yaptılar inanılmaz sayıda fazla top kaybı yaptılar. Bundan dolayı da ilk yarıda Sercan'ı ikinci yarıda Turgay'ı topla hiç buluşturamadılar. Bursaspor'un bu sezon belki de en etkili oyuncusu Volkan Şen'in de Evra karşısında çaresiz kalması hiçbir şekilde hücum geliştirememesine sebep oldu. Ertuğrul Sağlam Volkan Şen'i solda değil de ortada kullanmayı denese Bursaspor belki 1-2 pozisyon üretmeyi başarabilirdi.

Bu maç hakkında konuşulacak fazla bir şey yok aslında. Sonuçta arada inanılmaz bir güç farkı var. Yalnız "Deplasmandaki maçı 1-0 kaybettik. İçerideki maçta puan alabiliriz." düşüncesi yanlış. Çünkü Manchester Utd. öyle bir takım ki başa baş oynadığını zannedersin ama onlar kazanmıştır.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Golu atan kim?


Rijkaard Dönemi Resmen Bitti


Galatasaray bugün yaptığı "açık"lama ile Rijkaard döneminin resmen bittiğini ilan etti. Aslında bu duruma "beklenen son" dersek hata etmiş olmayız. Zira iş bu noktaya doğru ilerliyordu.

Geçen sene Rijkaard'ın kalitesinin yeterli olmadığını düşündüğü kadroyla Galatasaray 3. olmuşken bu sene herkesin kabul ettiği gibi daha kalitesiz bir kadro ile Rijkaard'ın bir şey yapması mümkün değildi. Ancak şunu söylemek gerekir ki özellikle bu sene yapılan transferlerin kaçının Rijkaard'ın mutlaka istediği oyuncular olduğu da tartışılır. Bu sezon için konuşuyorum; Galatasaray'da Rijkaard ne kadar başarısız olduysa yönetim de o kadar başarısız olmuştur. Bunda hiç şüphe yoktur. Ancak geçtiğimiz sezonda bana göre tüm başarısızlık Rijkaard'a aittir. Kimse kusura bakmasın ama "Kalitemiz yeterli değildi." açıklamasını asla kabul etmiyorum.

Böylece Frank Rijkaard da Del Bosque, Aragones, Löw, (hatta daha önce Fenerbahçe'de çalıştığı için Hiddink'i de buna dahil edebiliriz) gibi teknik adamlarla benzer bir sıfatın sahibi olmuş oldu.

Bu yazıyı yazdığım dakikalarda Adnan Polat-Fatih Terim görüşmesi yapılıyordu. Ntv Spor'daki son dakika gelişmesine göre Fatih Terim ailevi nedenlerden ötürü görevi kabul edemeyeceğini söylemiş. Doğrusu bu çok sürpriz bir karar oldu. Ben %80-90 ihtimalle görevi kabul edeceğini düşünüyordum.

Şampiyonlar Ligi 3. Hafta Salı Maçları


Şampiyonlar Ligi'nde 3. hafta maçları dün akşam başladı. E,F,G ve H gruplarında oynanan maçlarda Roma-Basel maçı dışında sürpriz yaşanmadı.

E Grubu'nda Bayern Cluj'u 3-2 yenmeyi başardı. Ancak özet görüntülerden anladığımız kadarıyla Bayern'e şans da çok yardımcı olmuş. Cluj 2 golü kendi kalesine atarken 3.golde de Bayern'e bayağı yardımcı olmuş. Alman takımları zaten genelde şanslı oluyor nedense. Bunların milli takımları da böyle. Roma ise Basel'e kendi sahasında 3-1 mağlup oldu. Aslında sürpriz bir sonuç ama özet görüntülere bakılırsa Basel galibiyeti haketmiş gözüküyor. Bu sonuçlarla "Bayern grup lideri oldu." diyebiliriz. Roma ise işini zora soktu. Kendi evinde yenildiği rakibini deplasmanda yenmek zorundalar.

F Grubu'ndaki Chelsea Spartak Moskova maçını zaten yazmıştık. Diğer maçta ise Marsilya sadece grubun değil Şampiyonlar Ligi'nin de en zayıf takımlarından Zilina'yı 1-0'la geçti ama özellikle ilk yarıda çok net fırsatlardan yararlanamayıp farkı kaçırdılar. Aynı zamanda iddacıları da yaktılar. Bu sonuçla Marsilya grup ikinciliği şansını sürdürdü.

G Grubu'nda da Real Madrid Milan maçını yazmıştık. Diğer maçta ise Ajax Auxerre'i 2-1 mağlup etti. Böylece Ajax Auxerre'in 4 puan önüne geçmiş oldu. 4.hafta Fransa'da alacakları 1 puan Ajax'a Avrupa Ligi için yeterli olur diye düşünüyorum. İkincilik şansları ise bana göre çok az. Zira Milan'la deplasmanda oynayacaklar.

H Grubu'nda ise Arsenal Shaktar Donetsk gibi kaliteli bir takımı bile perişan etti. Arsenal galibiyeti normal sonuç ama 5-1'lik skor kesinlikle anormal. Bu sonuç Arsenal'in grup liderliğini tescillemiş oldu. Grubun diğer maçında ise Braga Partizan'ı 2-0 mağlup ederek ilk puanları aldı ve Avrupa Ligi için önemli avantaj elde etti.

Şampiyonlar Ligi'nde 3. hafta A,B,C ve D gruplarında oynanacak maçlarla devam edecek. Temsilcimiz Bursaspor'a Old Trafford deplasmanında "İyi Şanslar!" diliyoruz. Zira ihtiyaçları var.

Spartak Moskova 0-2 Chelsea


Dün akşam F Grubu'nda TSİ 19.30'da Spartak Moskova ile Chelsea karşı karşıya geldi. Her iki takım da 2'de 2 yaparak bu maça çıktılar.

Spartak Moskova Chelsea maçlarından en az 1 puan çıkarıp işini daha da kolaylaştırmanın peşindeydi. Chelsea ise fazla risk almadan oynayıp önemli olanın maçı kazanmaktan ziyade grup birinciliği olduğunun farkındaydı. Bu yüzden kalecileri Cech hariç maça biraz tutuk başladılar. 2 önemli pozisyonda Spartak Moskova'ya gol izni vermedi Cech. Daha sonra ise Zhirkov'un müthiş golü geldi ve Chelsea 1-0 öne geçti. Ardından Chelsea pozisyonlar üretmeye başladı. Anelka'yı 2 kez pozisyon soktular. Anelka bunları atamadı ama ilk yarının sonlarına doğru bir pozisyon daha buldu ve skoru 2-0 yaptı.

İkinci yarı istediğini almış bir Chelsea vardı ve fazla kasmalarına gerek yoktu. Spartak Moskova ise farkı 1'e indirmek için uğraştı ancak Cech günündeydi. Spartak Moskova'nın 1-2 tehlikeli şutu vardı ve o şutları mükemmel çıkardı. Ne yalan söyleyeyim Cech belki de Mourinho gittikten sonraki en iyi maçını bile oynamış olabilir.

Bu sonuçla Chelsea 3'te 3 yaptı ve grup liderliğini hemen hemen aldı diyebiliriz. Spartak Moskova ise mağlup oldu ama gösterdiği performansla Marsilya'ya geçilmeyeceğini gösterdi.

Real Madrid 2-0 AC Milan


Şampiyonlar Ligi'nde bu haftanın maçı bu kupayı en çok kazanan 2 takım olan Real Madrid ve Milan arasındaki maçtı. Real Madrid maçın favorisi olsa da insanların zihninde "Milan Real'e ters geliyor." düşüncesi de vardı vu bu yüzden sonucu merakla bekleniyordu.

Maçta fazla bir olay yokken 13.dakikada Real Madrid ceza yayı üzerinde bir serbest vuruş kazandı ve C.Ronaldo barajın bozulmasından da faydalanarak skoru 1-0 yaptı. Ardından Mesut Özil'in vuruşunda top Bonera'ya çarpınca kaleci yanıldı ve 2-0 oldu. Real Madrid bir anda 2-0 öne geçmişti. Bu dakikadan sonra Milan yavaş yavaş toparlanmaya başladı. Özellikle Pirlo'nun ileriye attığı uzun topların bir çoğunu Ibrahimovic alıp arkadaşlarına pozisyonlar hazırladı. Ancak Milan bunların hiçbirini değerlendirmeyi başaramazken, Real Madrid de 1-2 defa etkili geldi ama ilk yarıda başka gol olmadı.

Jose Mourinho'nun devre arasında yaptığı konuşma etkili olmuş olacak ki Real Madrid Milan'a ilk yarıdaki kadar izin vermedi hatta 3. golü atıp direncini tamamen kırmaya çalıştı. Real Madrid belki 3. golü atamadı ama Milan'a da sadece 1 pozisyon verdi ve maçı 2-0 kazandı.

Real Madrid bu galibiyetle 9 puana yükseldi ve grup liderliği için önemli bir avantajı ele geçirmiş oldu. Grubun diğer maçında ise Ajax Auxerre'i 2-1 yenerek Avrupa Ligi için avantaj elde etmesinin yanı sıra 2. sıra için de ümitlendi. Yalnız o maçta hakem Benquerença entereasan bir yönetim göstermiş.

Son olarak Mesut Özil'le ilgili olarak bir şeyler söyleyelim. Bana göre Real Madrid'in bu sezon yaptığı en iyi transfer açık ara Mesut transferidir. Gerçekten takıma ofansif katkısı üst düzeyde. Üstelik bunu yaparken inanılmaz hareketler yapmıyor. Son derece basit oynuyor. Zaten olması gereken de bu. Önümüzdeki yıllarda yılın futbolcusu seçilmese bile dereceye girebileceğinü düşünüyorum.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Sürpriz Değil


Galatasaray dün akşam Ankaragücü'ne Ali Sami Yen'de mağlup olarak 8.haftada 4. mağlubiyetini aldı ve Rijkaard projesi artık resmen iflas etti. Zaten Karpaty Lviv gibi bir takıma elendikleri zaman bile aslında bu gerçek su yüzüne çıkmıştı.

Galatasaray özellikle Haldun Üstünel'in yöneticilik yaptığı zamanlar (Yanılmıyorsam Futbol Şube Sorumlusu idi.) çok başarılı transferler gerçekleştirmiş oldukça kaliteli futbolcuları mümkün olduğunca düşük maliyetlerle kadroya dahil etmişti. Ancak yapılan başarılı transferlere rağmen bir türlü beklenen başarı gelmeyince, Şampiyonlar Ligi'nin dışında kalınınca yapılan transferler nedeniyle sarsılan mali tablo yüzünden bu sezon kadroda küçülmeye gitmek zorunda kalındı. Hatta Haldun Üstünel istifa etti. Geçen sene Baros'un sakatlığı durumunda alternatifleri onu aratmazken şimdi Baros sakatlandığında takımda gol atacak adam bulunamıyor. Geçen sene sağ kanatta Keita gibi bir adam oynarken bu sene Pino gibi son derece vasat Keita'nın sağ bacağı etmeyecek bir adam oynuyor. Geçen sene gol atamasa da bana göre iyi oynayan Giovanni Dos Santos gibi bir adam varken şimdilerde Serdar Özkan'la falan bir şeyler yapmanın derdine düşülmüş durumda. Serdar Özkan Beşiktaş'a ne verdi ki Galatasaray'da ne yapsın? Elano diye bir adam var Dünya Kupası'nda olumlu işler yapmış belki de takımının en iyilerinden biriydi sakatlanana kadar, Galatasaray bu adamdan faydalanamıyor. Arda'nın sakatlanması, keza Kewell'ın da sürekli sakatlanıp maç kaçırması, Hakan Balta'nın formsuzluğu, kaleci sorunu derken geçen sene elinde daha iyi kadro varken (bana göre ligin en kaliteli kadrosuydu), "Kadro kalitemiz yeterli değildi." diyen Rijkaard'ın bu sene daha kötü kadroyla bir şeyler yapmasını beklemek hayalperestlikten başka bir şey değildir. Bir de buna Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın daha kaliteli kadrolara sahip olması, Trabzonspor ve Bursaspor'un da bir sistem dahilinde oynaması eklenince Galatasaray'ın işi çok daha zorlu hale geliyor. Ayırca Kayserispor'u da yabana atmamak lazım. Kaldı ki Galatasaray şampiyonluk adayı olan takımlardan sadece Bursaspor'la oynadı. Zorlu maçları duruyor.

Sonuç itibariyle Galatasaray'ın Rijkaard'la bir geleceği olmayacağı açıktır. Bundan sonra da kim gelirse gelsin rakiplerin durumu göz önüne alındığında Galatasaray'ın şampiyon olması çok zor gözüküyor. Haftasonu oynanacak derbi Galatasaray için bir çıkış noktasıdır ama takıma o bilinci aşılayacak adam yok. Kaldı ki Fenerbahçe her ne kadar Galatasaray maçlarına daha rahat çıksa da aynı zamanda çok ciddi bir şekilde de hazırlanır.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Rezalet


Milli takım Berlin deplasmanından sonra Bakü'de de mağlup olarak bu sefer gerçekten hayal kırıklığı yarattı.

Hiddink Almanya maçındakine benzer bir dizilişle fakat bu sefer oyuncuları yerli yerinde oynatarak takımı sahaya sürdü. Aurelio'nun yerinde Selçuk İnan, Sabri'nin yerinde ise Hakan Balta vardı. Nuri ve Halil'in yerine ise Tuncay ve Semih'i kullandı. Stoperde de Ömer Erdoğan yerine İbrahim Toraman görev yaptı.

Aslında maç bizim adımıza iyi gidiyordu. Özellikle Emre ve Hamit'in etkili performanslar sayesinde pozisyonlara da giriyorduk. Fakat her zamanki gibi duran toptan yediğimiz bir gol sonrası böylesine zayıf bir rakip karşısında geriye düştük. Ardından sinirlerimiz bozuldu ve rakibin sert oyunu karşısında yıldık. Hakemin de sertliğe müsaade etmesi rakibin işine geldi. Hakem rakibe üç sarı kart gösterdi ikisi zaman geçirmeye yönelik hareketten dolayı.

İkinci yarıya Özer-Nihat değişikliğiyle başladık ama Nihat kapanan rakiplere karşı etkili olabilecek bir oyuncu değil. Keza 58'de Tuncay'ın yerine giren Sercan da aynı şekilde. Zaten orta sahada doğru dürüst pas yapamaz oyun kuramaz hale geldiğimizden ne kadar forvet alırsanız alın işiniz ancak şansa kalmıştır. Şans da yardım etmeyince mağlup olmaktan kurtulamadık. Hatta Azerbaycan maçı 2'ye 3'e götürecek pozisyonlar bile yakaladı.

Biraz klişe olacak belki ama takımdaki oyuncular şuurlarını kaybettikleri zaman böyle durumlarda takıma liderlik edecek oyuncular gerekiyor. Fakat dün ne kaptanlık pazubandını takan Emre'nin, ne 2. kaptan Tuncay'ın, ne de bir başka oyuncunun böyle bir vasfı yoktu. Bu da şuursuz bir biçimde oynamamıza, pozisyon üretememize ve kazanmamız gereken maçı kaybetmemize sebep oldu. Takımda böyle bir oyuncu olmasa bile devre arasında Guus Hiddink bunu yapabilirdi ama o görünen o ki o da kaybetme telaşına düşmüştü.

Dün akşam Avusturya ile Belçika'nın berabere kalması bizim için iyi oldu. Bundan sonra Avusturya ve Belçika ile oynayacağız. Bu iki maçtan en az 4 puan çıkartmamız gerekiyor. Bunu başardığımız takdirde 2.lik için en güçlü aday hala biz oluruz. Tabi eğer 25 Haziran 1982'dekine benzer bir durum yaşanmazsa.

9 Ekim 2010 Cumartesi

"Çakma" İspanya


Milli takım deplasmanda Almanya ile karşılaştı ve mağlup oldu. Kabul etmek gerekir ki mağlubiyet normal sonuç ama 3-0'lık skor ağır oldu.

Alman milli takımı Ballack sakatlandıktan sonra farklı bir kimliğe büründü ve bunu Dünya Kupası'nda da ortaya koydular. Bu takımın bugüne kadar 2 resmi maçta mağlubiyeti var. Biri Dünya Kupası'nda gruplarda oynadıkları Sırbistan maçı diğeri ise yarı finaldeki İspanya maçı. Sırbistan maçının kaybedilmesi tamamen ayrı bir olay. Çünkü o maçın büyük bölümünü 10 kişi oynamak zorunda kaldılar ama buna rağmen penaltı dahil birçok fırsatı değerlendirememişlerdi. İspanya maçını kaybetmeleri ise İspanya'yla alakalıydı. Onların orta sahadaki pas trafiğini kesememişlerdi. Her ne kadar İspanya maçı duran top golüyle kazanmış olsa da haklı bir galibiyet elde etmişti.

Guus Hiddink de dersine çalışırken sanırım bu İspanya maçına çalışmış ve İspanyol milli takımına benzer bir kadroyla sahaya çıkmıştı. 4'lü savunmanın önüne Sergio Busquets yerine Aurelio, Xavi, Iniesta, Xabi Alonso, ve Torres'in kesik yediğini düşünürsek Pedro Rodriguez yerine de Hamit, Nuri, Emre, Özer gibi pas yapabilecek set oyununu oynayabilecek oyuncuları tercih etti. İleri uçta da Almanya'ya karşı ekstra motivasyonla oynayabileceğini düşündüğü Halil Altıntop'u kullanmak istedi. Schweinsteiger'in yokuluğu ve tribünlerin durumu da hesaba katıldığında aslında bunlar mantıklı tercihlerdi. Ancak Barcelona üzerine inşa edilmiş İspanya bu oyunu yıllardır oynuyordu. Oysa bizim ne Barcelona gibi belli bir oyun anlayışını mükemmel uygulayan bir takımımız ne de kendi takımlarında sürekli oynayan formda oyuncularımız vardı. Nitekim orta sahadaki oyuncularımız çok kötü oynayınca istediklerimizi gerçekleştirme fırsatı bulamadık. Normal maçlarda bile yapmayacakları hataları yaptılar.

İşler bizim için zaten iyi gitmezken Aurelio'nun sakatlanması iyice belimizi büktü. Guus Hiddink de bunu fırsat olarak görüp işleri değiştirmek için Aurelio'nun yerine Tuncay'ı oyuna sürdü. Ancak Tuncay Guus Hiddink'in kafasındaki oyun anlayışına bu maç için uyan bir adam değildi. Çünkü Tuncay pas alışverişi yapabilecek bir oyuncu olmadığı gibi alıp giden, dripling yapan biri oyuncu. Zaten oyuna girdikten sonra etkili de olamadı. Oyun 0-0 devam etseydi ilerleyen dakikalarda Almanya'nın risk alacağı bölümlerde Tuncay etkili olabilirdi.

Joachim Löw'ün Schweinsteiger'in yokuluğunda Müller'i orta sahaya çekebileceği söyleniyordu. Ancak Löw Müller'i daha etkili olduğu mevki de kullanıp Schweinsteiger'in yerine Kroos'u tercih etti. Onun dışında bizim zayıf yönlerimize iyi çalıştıkları belli oluyordu. Bizim Hakan Şükür'ü ileride tek forvet olarak kullandığımız dönemlerdekine benzer bir atakta ilk golü attılar. Servet ve Ömer Erdoğan'ın neredeyse tüm hava toplarını Klose'ye bırakmaları düşündürücü. Biz ikinci yarıya biraz daha istekli başlasak da Halil çok net pozisyonu atamayınca bir puan bizim için hayal olmuştu. Zaten 2. ve 3. goller oyun disiplininden kopmamızdan kaynaklandı.

Mesut Özil Real Madrid'de belli bir istikrar yakaladı ve iyi oynuyor. Dün akşam da bu oyununu sahaya yansıttı. Arkadaşlarına birçok defa pozisyon hazırlamasının yanı sıra golünü de attı. Maçı beraber izlediğim arkadaşımın da "Battalgazi Teorisi" tutmamış oldu.(:p)

Bu mağlubiyet bizim için normal sonuç. Kabul etmek gerekir ki Almanya'yla bizim aramızda çok ciddi kalite farkı var. Bundan sonraki 3 maçımız sırasıyla Azerbaycan, Avusturya ve Kazakistan'la. Buradan 9 puan çıkartmayı başarırsak 2.liğin en büyük favorisi olmaya devam ederiz.

3 Ekim 2010 Pazar

Yarım Saat Yetti


Fenerbahçe Spor Toto Süper Ligi'nin 7. hafta mücadelesinde Gençlerbirliği'ni Kadıköy'de 3-0 yenerek ligde ilk defa üst üste 2 galibiyet elde etti.

Öncelikle Aykut Kocaman geçen maçta Cristian yanlışından dönmüştü bu maçta da Bilica ve A.Santos yanlışlarından dönünce özellikle maçın ilk bölümünde iyi bir Fenerbahçe izledik. Bu doğruların üstüne bir de Niang'ın hücumdaki performansı eklenince Fenerbahçe rahat bir galibiyet aldı.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Fenerbahçe taraftarının kafası uzun zaman sonra rahat. Kezman ve Güiza kabuslarından sonra Niang antidepresan görevi görüyor. Dün akşam gerçekten harika oynadı. Bir gol attı 2. golde de katkısı çok büyüktü. Niang dışında ben Alex'i bu sezon en çok bu maçta beğendim. Gol atamadı ama bildiğimiz Alex performansına yakındı. Gençlerbirliği ise Kasımpaşa maçından akıllanmış olacaklar ki Dia'ya fazla boş alan bırakmadılar.

İkinci yarıda Fenerbahçe skor üstünlüğüne sahip olduğundan rakip kaleye fazla gitmedi ve top genellikle Gençlerbirliği'nde kaldı. Ancak onlar da gol atacak kadar üretken olmayı beceremediler. Jedinak'ın atılmasıyla da dirençleri iyice kırıldı. Maçın sonlarına doğru oyuna sonradan giren A.Santos skoru 3-0 yaptı ve Fenerbahçe kazandı.

Gençlerbirliği ilgili de bir şeyler söyleyelim. Maça çok sert başladılar. Daha 2. saniyede faul yaptılar. Bunu da sanırım PAOK maçından görmüş olacaklar. Çünkü PAOK da o maçta çok sert oynamış hakemin İtalyan olmasının nimetlerinden faydalanmıştı. Ancak Fenerbahçe bu sefer yılmadı ve 3 puanı hanesine yazdırdı.

Fırat Aydınus bir zamanlar Fenerbahçe-Beşiktaş derbilerinin vazgeçilmez hakemiydi. Ancak son yıllarda performansı düşmeye başladı. Dün akşam da eyyamın kralını yaptı. Maç 0-0 iken Fenerbahçe lehine verdiği faulleri 2-0 olunca vermemeye başladı. Jedinak atıldı ama Gençlerbirliği'nin bu kadar sert oynadığı maçta Jedinak'la beraber iki takımdan da 2'şer futbolcu sarı kart gördü. Bana göre iyi bir yönetim gösteremedi.