BİY

31 Mart 2009 Salı

Sana Ne Be Adam !!!


Vicente Del Bosque Türkiye maçı öncesi yaptığı basın toplantısında Türkiye'nin baskı altında olacağını hata yapma şansı olmadığından bahsetmiş. Afedersin ama baskı altında olacaksa bile bizim takımımız baskı altında olacak. Sen niye burnunu sokuyorsun? Yeniköy kasabı sen de!

30 Mart 2009 Pazartesi

Milan'ın yeni 3 numarası



videoda Seedorf'un ayağından topu tereyağı gibi çeken genç Daniel Maldini...Paolo Maldini'nin küçük oğlu...Anlaşılan babasının ve dedesinin yetenekleri ona da geçmiş....

HADİSE'NİN RAKİBİ CASİLLASLA

Iker Casillas'ın yanındaki hanımefendi, İspanya'yı Eurovision'da temsil edecek "La Noche Es Para Mi" adlı şarkıyı icra edecek Soraya Arnelas."Türkiye maçına benim şarkımı dinleyerek konsantre ol" diyor Casillas'a

10 NUMARA PASTA

Hap yapcaana takım yap doğru dürüst

Kim ne demiş:Cazorla

En son kim gülecek Nihat mı ben mi göreceğiz

27 Mart 2009 Cuma

Bernabeu'dan Çıkabilir miyiz ?


Milli takımımız cumartesi akşamı TSİ(GMT:+2:00 Atina,Beyrut,İstanbul,Minsk)23:00'da 2010 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri 5. Grup 5. maçında İspanya ile İspanya'nın Başkenti Madrid'in Santiago Bernabeu Stadı'nda karşı karşıya gelecek. Bu coğrafi bilgileri ihtiva eden cümleden sonra milli takımımızın içinde bulunduğu grubu analiz etmek istiyorum.

Gruba baktığımız zaman İspanya'nın Dünya Kupası'na katılmak için eleme oynamasının tek sebebinin Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmıyor olmasını söyleyebiliriz. Gerek puan durumu, gerek FIFA dünya sıralaması, gerek oynanan futbol, gerek Euro 2008 gösteriyor ki İspanya bu grupta kimsenin rakibi değil. Bu da demek oluyor ki Türkiye, Belçika ve Bosna-Hersek play-off mücadelesi yapacak.

Maça gelecek olursak, kaybedecek hiç bir şeyimizin olmadığı, fakat kazanacak çok şeyimizin olabileceği bir maça çıkacağız cumartesi akşamı. Fatih Terim de zaten sık sık bunu vurgulayan açıklamalar yapıyor son bir aydır. Bu yüzden futbolcuların futbolun pozitif yönünü oynamaya çalışacaklarını düşünüyorum.

Maçın kadrosuna gelecek olursak kalede Volkan, savunmada solda İbrahim Üzülmez stoperde Hakan Balta oynarsa Emre Aşık sağda Gökhan Gönül olur. Orta sahada Aurelio,Tuncay,Emre ve Arda'nın yerleri bana göre garanti. Bu dörtlüye Ayhan dahil olabilir, ya da ilerde Nihat, Semih ikilisi görev yapar. Eğer Ayhan oynarsa kuvvetle muhtemel Semih yedek oturur gibi geliyor bana.

İlk onbir tahminimden sonra geçelim maçta başarılı olmak için ne yapmak lazım ? Aslında bu yazacaklarım futbolun temel gereklilikleri ama yine de yazalım.
Bana göre bir futbol takımının yapması gereken en önemli şey yardımlaşmadır. Eğer saha içi organizasyonu iyi sağlayamazsanız istediğinizi yapmakta sıkıntı çekersiniz. Özellikle top bizdeyken futbolcularımızın yardımlaşmayı çok iyi yapmaları önem arz ediyor. Topu kullanan oyuncunun pas verecek arkadaşını aramaması ve ivedi bir şekilde bulması bana göre bu maçta ilk önceliğimiz olmalı. Aksi takdirde işimiz kolay değil.

Aslında yardımlaşmadan sonra rakipten daha fazla mücadele etmemiz gibi gereksiz bir ayrıntıdan bahsedecektim. Sonra aklıma İspanya orta sahası geldi ve bunun anlamsız olacağını düşündüm ve vazgeçtim. Tabi bunlar futbol içi faktörler. Bir de futbol dışı faktörler var ki bu da şansınızın yaver gitmesi. Son Avrupa Şampiyonu ile deplasmanda oynuyor ve başarılı olmaktan bahsediyorsanız şüphesiz şans faktörünün de sizinle birlikte olması gerekir. Şans nasıl bizim yanımızda olur peki? Öncelikle geriye düşersek bizim ordan puan ya da puanlarla dönmemiz mucize olur. O yüzden kesinlikle öne geçmemiz lazım maçta. Bana göre kaybedecek bir şeyi olmayan takım biz olduğumuz için maça daha rahat çıkmamızı bekliyorum. Bu rahatlık bizim oyunumuza yansırsa ve İspanya yenilmezlik serisinin bozulması durumuyla karşı karşıya kalıp panik yapmaya başlarsa işlerin bizim lehimize değişme ihtimali belirebilir. Tabi bir de Casillas'ı geçmek de bazen çok zor olabiliyor o konuda da şansın bizimle birlikte olması gerekiyor elbette.

Bu yazıda Bernabeu'dan nasıl çıkarız biraz değinmeye çalıştık. Ama gerçekçi olmak gerekirse bizim ordan çıkmamız çok kolay değil. Özellikle savunmadaki eksikler düşünülürse daha da karamsar bir tablo ile karşılaşıyoruz. Ayrıca İddaa oranlarına baktığınız zaman 1.25'lik bir İspanya oranı ile karşılaşıyorsunuz ki Türk takımlarının Avrupa Kupası maçlarında duygusal davranıp avrupalı bahis şirketlerinden daha yüksek oranlar veren İddaa bile İspanya'yı açık ara favori göstermiş.

İspanya maçlarından puan alamazsak hiç bir şey kaybetmeyiz. Ama alacağımız en az bir puan Belçika'yı çok zor duruma düşürür çünkü Haziran'da İspanya ile deplasmanda oynayacaklar ve biz İspanya'dan puan ya da puanlar alırsak, İspanya deplasmanda yendiği Belçika'yı içerde de yenmek için uğraşacak ve en azından play-off yolumuzu açacak.

Cumartesi akşamı kaybedecek bir şeyimizin olmadığı maça kazanmak için çıkalım. İstediğimiz sonucu alamasak bile en azından futbol adına ortaya bir şeyler koyalım. Avrupa Şampiyonu'na karşı karakterli bir futbol oynayalım. Ne dersiniz hoş olmaz mı ?

26 Mart 2009 Perşembe

BABA-OĞUL

Küçük Maldini babasıyla.....

Bir nostalji...


Hüseyin Çakıroğlu...Bizim dönemimiz pek bilmez ama tarihi Bordeaux maçında golümüzü atan oyuncudur.28 yaşında kanser yenik düşmüştü.Hayat dergisindeki röpotajı...Formanın güzelliği de bir ayrı konu

Volkan Casillas Benzerliği


Fatih Terim Marca gazetesine bir röportaj vermiş. "Grup birincisi İspanya olur" falan demiş. Casillas için de "Dünyanın en iyi kalecilerinden biri" demiş. Buraya kadar her şey normal de "Biz Türkiye'de Volkan Demirel'i Casillas'a benzetiriz" demiş. Düşündüm acaba aralarında nasıl bir benzerlik var. Sonra anladım ki keramet boğazlıklarda.

25 Mart 2009 Çarşamba

KÖPEKLER İSTEDİ DİYE....



Tayyip'in, ılımlı İslam projesi dahilinde aşıladığı anlayış hakkaten yavaş yavaş ilerliyor.Bundan 10 sene önce İsmet İnönü aleyhine bu karne göstermeler olsa,millet gülerdi bi de üstüne vatan haini derdi.

Ama şimdi çok rahat anlamsız suçlamalar edilebiliyor,hatta bunların üstüne sabahlara kadar program yapılabiliyor.Mesela geçen gün ÜLKE TV rezaleti vardı.Bi grup adam Chp'ye sallıycam kötülüycem die bu millet için "cumhuriyet halk fırkası" lideri olmaktan çok fazla anlamı olan bir insana saatlerce yakışıksız suçlamalar yapılabiliyor.
Benim itiraz etttiğim kafayı yediren nokta bu işte.Deniz Baykal Chp'sini karalamayı Milli Şef üzerinden yapmak...

Ya arkadaşlar aklınızı başınıza alın,Deniz Baykal'a sövün sövüştürün ama chp'yi kötülemek için bok attığınız adamın LOZAN'IN ALTINDA İMZASI VAR.

Belki ülke tv'nin çalışanlarına feto'nun okullarında bunlar öğretilememiş olabilir ama LOZAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin bağımsızlık ilanıdır uluslararası alanda .

Bu kafaların o zamanki temsilcileri padişahın eteğini öpmekle,mandacılığın Devlet-i Osmani için tek çıkar yol olduğunu anlatmakla meşgulken,"karne ile ekmek dağıtıyordu" diye yaftaladığınız adam LOZAN'DA KAPİTÜLASYONLARIN KALDIRILMASIYLA UĞRAŞIYORDU.

AKP'ye seçim kazandırıcaz anlayışıyla Deniz Baykal Chp'si'ne sallamanız sizin karakteriniz açısından makuldür. Ki bence de milyonlarca kez başarısız olmuş birinin hala o görevde olması hakkaten sallanacak bişidir.

AMA....Deniz Baykal Chpsi seçimi kazanmasın diye MİLLİ ŞEF'E dil uzatırsan o zaman da yiyeceğin zılgıtın ne olacağını da bilmelisin....

24 Mart 2009 Salı

Tribünlerde aranan yüzler




Reklamda Gerçekçilik


4 büyüklere sponsor olan Ülker firması bu takımların bazı futbolcularıyla reklam filmleri çekmiş. Aylardır da bu reklamlar televizyon kanallarında yayınlanıyor. Geçen dikkat çekti Gökhan Ünal'ın oynadığı reklam çok gerçekçi olmuş. Ancak Karadeniz Bölgesi'nde arka tarafı uçurum ve deniz olan bir yere kale kurulabilirdi.

Not: Karadenizli arkadaşlar alınmasınlar sadece espri yapıyoruz yahu.

Rüştü'nün Milli Takıma Alınması


Rüştü Rençber EURO 2008'den sonra milli takımı bıraktığını açıklamıştı. Fatih Terim de Rüştü'yü millli takıma çağırmıyordu. Fakat İspanya maçları için Fatih Terim Rüştü'yü kadroya aldı. İlk başta "Acaba neden milli takımı bıraktığını açıklamış bir futbolcuyu Fatih Terim kadroya alsın ?" diye düşündüm. Sonradan aklıma geldi ki 1. kaleci her an kırmızı kart görebilcek potansiyele sahip Volkan Demirel.

Rüştü seçimi gösteriyor ki Fatih Terim açık bir şekilde Volkan'a güvenmiyor. Bu yüzden de uluslararası tecrübesi üst düzey olan Rüştü'yü kadroya aldı. Rüştü'nün kadroya alınması ilgililere çok açık bir mesajdır ama anlayabilene.

23 Mart 2009 Pazartesi

21 Mart 2009 Cumartesi

Deja Vu


Fenerbahçe 2 haftadır aynı maçları oynuyor. Geçen hafta Kocaeli karşısında bu hafta Bursa karşısında maçın başında öne geçmesine rağmen son dakikalarda yediği gollerle puanları kaybetti.

Bu 2 maç arasında bazı farklılıklar vardı elbette. Bunlardan ilkinde Aragones'in hakkını bu sefer teslim etmek istiyorum. Bu maçta yaptığı oyuncu değişiklikleri yerindeydi diğer maça nazaran. Hiç bir şey yapmayan Deivid'i oyundan alması sol tarafa canlılık getirmesi amacıyla Vederson'u oyuna sokması mantıksız değildi. Gürhan da maç 0-1 iken girdiği için eleştirmek çok doğru değil Aragones'i. Başka bir fark ise Kocaeli hakkı olan 1 puanı almışken Bursa Kocaeli'nin oynadığının yarısını bile oynamadan şanslı bir biçimde 3 puan kazandı. Bunun dışında 2 maç arasında hiç bir fark yoktu oyun olarak.

Futbol garip bir oyun ve bazen bu tip garip maçlarda galip gelebiliyor veya mağlup olabiliyorsunuz. Bana göre Fenerbahçe Bursa'da iş kazasına uğradı. Ama Fenerbahçe o kadar cömertçe puanlar kaybetti ki iş kazasına uğrama hakkkını çok önceden kaybetmişti. Son olarak bu sene Fenerbahçe'nin şampiyon olması zor gözüküyor. Futbolun adaleti varsa Fenerbahçe şampiyon olamaz olmamalı.

19 Mart 2009 Perşembe

Anlamsız Tepki


Dün Fenerbahçe gelenek haline getirdiği bir iş yaptı. İnternet sitesinden Beşiktaşlı yönetici Mario Berk'in Colin Kazımla görüşmesine tepki gösterdi. Mario Berk'i Kazım'ı ayartmakla suçladı ve bunun etik olmadığını söyledi. Bu açıklamadan sonra bir çok Fenerbahçe taraftarı mutlaka içinden geçirmiştir "Ah keşke" diye. Ben açıkçası bu olaya tepki gösterilmiş olmasını anlayabilmiş değilim. Sezon sonunda gönderilmesi düşünülen bir oyuncunun başka bir kulübün yöneticisiyle görüşmesine tepki göstermek bana çok mantıklı gelmedi. Colin Kazım gidecekse nereye giderse gitsin umrumda değil. İster Beşiktaş'a gitsin ister Galatasaray'a ister Armutspor'a.

17 Mart 2009 Salı

Braveheart Tuncay


Geçtiğimiz hafta oynanan Middlesbrough-Portsmouth maçında Portsmouth öne geçince ev sahibi takımın taraftarları oyuncularını "We've only one player" tezahüratıyla protesto etmişler. Taraftarların "We've only one player." derken kastettikleri futbolcu ise Tuncay Şanlı.

Tuncay Fenerbahçe'den ayrılıp Middlesbrough'ya transfer olduğunda bir çok insan gibi ben de bu transferi içime sindiremiştim. Tuncay'ın gittiği takım 2005'te UEFA finali oynamış olmasına rağmen vasat ve kalitesiz bir takımdı. Bana göre Tuncay daha iyi takımlara layık bir futbolcuydu ve hala da öyle.

Tuncay ilk sezonunda iyi olarak nitelendirelebilcek bir performans gösterdi. Kritik maçlarda kritik goller attı ve takımına önemli puanlar kazandırdı. Tuncay'ın attığı goller Middlesbrough'nun kümede kalmasında önemli rol oynadı.Bu sezon ise Middlesbrough'nun durumu oldukça vahim ve Premier League'de kalmaları zor gözüküyor ama Middlesbrough o kadar dengesiz bir takım ki olmayacak işler başarıp ligde kalabilirler.

Gelelim Tuncay'ın kariyerine. Türkiye'de yetişmiş ve yurtdışında bir dönem futbol oynamış ya da hala yurtdışında futbol oynayan futbolcularımıza baktığımızda Avrupa'da tutunabilmiş milli takım düzeyinde 3 futbolcumuz olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar Tugay Kerimoğlu, Nihat Kahveci ve Tuncay Şanlı.

Tuncay ile Nihat'ın kariyerine baktığımız zaman Tuncay sanki Nihat'ı takip ediyormuş gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Nihat da İspanya'nın Middlesbrough'su olarak değerlendirilebilecek bir takım olan Real Socidad'a gitmiş, Kovacevicle beraber ön plana çıkmışlardı. 2003 yılında ligi 2. sırada tamamlayıp Şampiyonlar Ligi'ne katılmışlar, gruptan çıkma başarısı göstermişlerdi. Bunun sonucunda Nihat 2 yıl sonra Villareal gibi kaliteli bir takıma transfer oldu ve Villareal'in de önemli bir oyuncusu oldu. Geçen yıl takımının en golcü futbolcusu olma başarısı gösterdi ve takımı ligi 2. bitirip Şampiyomlar Ligi'ne kaldı. Tuncay'ın Middlesbrough performansına baktığımız zaman Nihat'ın Real Sociedad performansını anımsatan bir durum var. Bu da gösteriyor ki Tuncay doğru yolda ilerliyor. Öyle gözüküyor ki Middlesbrough küme düşerse Tuncay başka bir takıma transfer olacak. Tabi gelecekle alakalı olarak bu kadar kesin bir ifade kullanmak çok doğru değil üstelik Tuncay'ın sözleşmesinin 4 yıl olduğu düşünüldüğünde.

Sonuç olarak halen milli takımda oynayan yurtdışında tutunabilmiş Türkiye'den Avrupa'ya ihraç ettiğimiz sadece bu 2 futbolcu var. Bunun sebebi ise bizim futbolcularımızın Avrupa'dan gelen tekliflere burun kıvırmaları. Daha doğrusu kendilerini dev aynasında görmeleri ve Middlesbrough, Real Sociedad ayarındaki takımları beğenmemeleri. Fakat unutmamalı ki kariyer basamaklarını ne kadar hızlı çıkarsanız inişiz o kadar hızlı olur. O yüzden birer birer çıkmak daha makul bir yöntem. Tıpkı Tuncay ve Nihat'ın yaptığı gibi.

BOBİLER İN DA HAUVS



PAVEL NEDVED-JUVE



CİNCOLN



ŞANSAL-ERMAN



RONALDENYO

13 Mart 2009 Cuma

Fenerbahçe Kendini Yaktı


Yazımın başında öncelikle Kocaelispor'un hakkını teslim etmek istiyorum. Hak ettikleri 1 puanı aldılar.

Gelelim Fenerbahçe'nin puan kaybının nedenlerine. Başlıkta "Fenerbahçe Kendini Yaktı" ifadesini kullandım. Bunun sebebi de Carlos'un 2. dakikadaki golü. Erken gelen gol Fenerbahçeli oyuncuların oyun disiplininden kopmasına sebep oldu. Maç boyunca Fenerbahçe hiç bir organize atak girişiminde bulunmadı. Ahmet Çakar gibi olacak ama "Bakın bulunamadı demiyorum bulunmadı diyorum". Maç 1-1 olana kadar geçen sürede maçın tek hakimi Kocaelispor'du. Ama Fenerbahçe'nin kötü oynamasının sebebi kesinlikle Kocaelispor değil Fenerbahçe'nin kendisiydi. Eğer Kocaelispor olsaydı Fenerbahçe 1-1 den sonra 2 net pozisyona giremezdi. Fakat ne olursa olsun Fenerbahçe'nin kötü oynamış olması Kocaelispor'un 1 puanı hak etmediğini göstermez.

Peki maç esnasında bunlar olurken "DEDE" kenarda ne yaptı ? Cevap veriyorum "SAÇMALADI". Kocaelispor oyunun hakimiyken ilk önce sarı kart gören Selçuk'u oyundan aldı. Bu değişiklik mantıksız olmayabilir. 5 dakika sonra Guiza'ya şans vermek adına sanki maç kopmuş gibi orta sahadan Uğur Boral'ı oyundan aldı. Fenerbahçe 2 oyuncu değişikliği hakkını kullandığında 1-0 öndeydi ve işin garibi o dakikaya kadar oyuna hiç bir katkısı olmayan Colin Kazım'ı almadı. Fenerbahçe de 2 oyuncu değişikliği hakkını boşa kullanmış oldu. Colin Kazım ise bitime 15 dakika kala protestolar eşliğinde oyun alanını terketti. 1-0 önde olan takım 75'te tüm oyuncu değişikliği haklarını kullanmış oldu.

Fenerbahçe, Trabzonspor-Galatasaray maçının oynanacağı haftada yaptığı puan kaybıyla "Fenerbahçe şampiyon olabilir mi ?" sorusunun cevabını verdi. Aragones de yaptığı oyuncu değişiklikleri ile İspanya gibi bir takımı Avrupa Şampiyonu yapmak için teknik direktör lisansına sahip olmanın yeterli olduğunu kanıtladı. Son sözüm Fener taraftarına " Umutlanmayım arkadaşım, umutlanmayın ki yaşadığınız hayal kırıklıkları büyük olmasın."

1992'den Günümüze Kupa-1'de İngilizlerin İcraatları


Son yıllarda Şampiyonlar Ligi’nde İngilizlerin hakimiyeti çok dikkat bir hal aldı. Özellikle 2005 yılından beri her sene bir İngiliz takımı finale çıkıyor. Daha öncesine baktığımız zaman ise 1999’dan 2005’e kadar geçen sürede hiç bir İngiliz’in finale çıkamadığını görüyoruz. 2000 yılında Real Madrid- Valencia, 2001’de Bayern Munchen-Valencia, 2002’de Real Madrid-Bayer Leverkusen, 2003’te AC Milan-Juventus, 2004’te Porto-Monaco finali oynandı. 1999’dan önceki finallere baktığımız zaman ise 1998’de Real Madrid-Juventus, 1997’de Borussia Dortmund-Juventus, 1996’da Juventus-Ajax, 1995’te Ajax-AC Milan, 1994’te AC Milan-Barcelona, 1993’te Olympique de Marseille- AC Milan, 1992’de Barcelona-Sampdoria finalleri oynanmış. Bu tarihten daha geriye gitmeye gerek yok, zira Heysel faciasından ötürü İngilizler cezalı olduklarından Avrupa kupalarına katılamıyorlardı.

1992 Wembley finalinden, 2005 İstanbul finaline kadar geçen sürede, İngilizler bir kez finale çıkma başarısı gösterebilmiş, o final de Şampiyonlar Ligi’nin unutulmaz finallerinden biri olmuş, Manchester United Bayern Munchen karşısında duraklama dakikalarında attığı 2 gol ile Camp Nou’da kupaya uzanmıştı. Bu finalden ancak 6 sene sonra bir İngiliz takımı Liverpool yine unutulmaz bir finalde kupayı kazanmış, o finalden sonra da her sene bir İngiliz takımı finale yükselme başarısı göstermeye başlamıştı.



İngilizlerin, Şampiyonlar Ligi’ndeki bu çıkışının en önemli sebebinin Premier Lig’e yatırım yapmaya başlayan yabancı sermaye olduğunu söyleyebiliriz. Roman Abramoviç Chelsea’yi satın almadan önce Premier Lig’de 2 takımın diğerlerine oranla ciddi bir üstünlüğü var iken, 2003 yazında Abramoviç’in Chelsea’yi almasıyla yabancı sermaye Premier Lig’e akın etti. Rafael Benitez’in Liverpool’un başına geçmesi daha sonra da kulübün Amerikalı iş adamları tarafından satın alınması, Malcolm Glazer’ın da 2005’te Manchester United’ın tamamını almasıyla Premier Lig diğer Avrupa liglerinden çok farklı bir lig oldu. Özellikle yabancı sermaye tarafından satın alınmış olan bu 3 takım ligin zirvesine ambargo koydu.

2005’te Liverpool İstanbul’da kupayı aldıktan sonra 2006’da Arsenal Paris’te, 2007’de Liverpool Atina’da İstanbul’un rövanşına çıktı ama her iki takımda kupayı kazanamadı. 2006’da çok iyi bir Barcelona vardı ve kupayı kaptırması kolay gözükmüyordu. 2007’de ise AC Milan kendisinden bir gün önce oynayan Liverpool’un finale yükselmesiyle inanılmaz motive olmuş, yarı finalde Manchester United’a sahayı dar etmiş, finalde de Liverpool’u yenerek 2005’in rövanşını almıştı.



2007 ve 2008 yılları İngilizlerin performansının tavan yaptığı yıllar oldu. 2007 yılında Manchester United, Chelsea ve Liverpool yarı final oynadılar fakat kupayı yukarıda da belirttiğimiz gibi bu 3 takımın arasına giren AC Milan takımı kazandı. 2008 yılında ise bu 3 takım yine yarı finaldeydi ve aralarında Barcelona vardı. Barcelona AC Milan’ın yaptığını yapamadı ve 2 İngiliz takımı Manchester United ve Chelsea’nin finalinde gülen taraf 9 yıl aradan sonra MANU oldu. Bu sene ise çeyrek finallere geldiğimizde Şampiyonlar Ligi’ne katılan 4 İngiliz takımı da yollarına devam ediyor ve bunlardan en az 2 tanesi de yarı final oynayacak gibi gözüküyor.

Yazının bu kısmına kadar, olaya ekonomik ve istatistiksel anlamda yaklaştık. Olayın bir de futbol boyutu var. Futbol olarak 4 büyük İngiliz takımına baktığımız zaman hepsinin belli bir kadro istikrarını da sağladıklarını görüyoruz. Mevzubahis istikrarsa Manchester United ve Arsenal’den bahsetmek tefferruat oluyor zaten. Diğer 2 takım Liverpool ve Chelsea’ye baktığımız zaman ise Benitez’in gelmesiyle beraber Liverpool ve Mourinho’nun kurduğu kadro iskeleti ile yola devam eden Chelsea de belli bir kadro standartını tutturmuş durumdalar. Bu sebep de İngilizlerin başarılı olmasında önemli bir rol oynuyor.



İşte tablo bu şekilde. 1992-2005 yılları arasında sadece 1 kez final oynayabilen İngilizler, 2005’ten itibaren her sene finale 1 takım gönderdiler. Benim gibi bu hegemonyanın bitmesini isteyenler ise 2010 yılında Mourinho’nun sistemini daha iyi oturttuğu bir İnter, küme düştükten sonra sistematik bir biçimde toparlanma emareleri gösteren Juventus, gençleştirilmiş ve daha dinamik bir kadro kurmuş AC Milan, kendi stadında oynanacak final için daha iyi organize ve motive olmuş bir Real Madrid, Arsenal’i ligde ilk 4’ün dışında bırakmayı başarmış bir Aston Villa umuyoruz.

12 Mart 2009 Perşembe

ROMA'DA FİNAL KANLI OLUR


Artık Uefa yöneticileri anlamalı...Şampiyonlar Ligi Finali Finali'nin İtalya'da olması çok büyük talihsiz görüntülere sebep olma potansiyelini gittikçe artırıyor.
Hele ki finalde muhtemelen bir İngiliz temsilcisi olma ihtimali giderek yükseliyor.Bunu neye dayanarak söylüyorum anlatayım.İngilizlerle İtalyanların arasında kanlı bıçaklı mücadele bizim İngilizlerle yaşadıklarımızdan daha fazla:

Mart 2001
:Roma-Leeds maçından sonra bir İngiliz taraftar bıçaklandı.

Aralık 2001:
Roma ve Liverpool taraftarları arasında çıkan olaylardan sonra Roma polisi gözyaşartıcı kullandı.

Mart 2006:Berabere biten Roma-Middlesbrough maçından sonra Middlesbrough taraftarlarından 10'u bıçaklandı.
Aralık 2007:Roma-Manchester Şampiyonlar Ligi F grubu maçından 1 saat önce 3 Man. United
taraftarı bıçaklandı.

Mart 2009:Dün akşam da Roma-Arsenal maçından sonra 1 Arsenal taraftarı bıçaklandı.

Yani anlayacağınız İngilizlerin kuvvetle ihtimal takımlarının olacağı bir finalde kanlar çok dökülebilir.Şimdi şöyle düşünebilirsiniz.İngilizler'in burda adamları öldü ama final maçlarında kimsenin burnu kanamadı diyebilirsiniz.Ama artık İtalyan Polisi İngilizlerden illallah etmiş durumda ki İstanbul'da İngiliz taraftarlarının neler yaptıklarını Taksim civarındaki arkadaşlar hatırlarlar final zamanında

4'te 4 = 3'te 0


İngiliz takımları Şampiyonlar Ligi'nde 4'te 4 yaptı. Bunun diğer bir anlamı ise İtalyanlar takımlarının 3'te 0 çekmesiydi. Açıkçası her ne kadar inanmasam da en azından 2 tane İngiliz takımının elenmesini umut ediyordum. Özellikle Roma'nın bir şeyler yapabileceğini de düşünüyordum. Roma en azından diğer İtalyan takımlarından daha başarılı olup maçı penaltılara kadar götürdü ama penaltılarla Arsenal'e elendi. Doğrusunu söylemek gerekirse Roma'nın maçı penaltılarda kazanması Arsenal'li oyuncuların topu dışarı göndermesine bağlıydı. Doni'nin yaptığı o anlamsız atlayıp zıplamalarla penaltı kurtarması pek mümkün gözükmüyordu. Eduardo da Silva'nin penaltısını kurtarması Eduardo'nun iyi bir atış yapamamasından kaynaklandı.

Velhasıl kelam, benim gibi İngilizlerin hakimiyeti kırılsın isteyenler (benden başka kimse var mı ondan da pek emin değilim) umutlarını önce kurada 4'ünün birbiriyle eşleşme ihtimaline sonra da muhtemel rakiplerine bağlamış durumdalar. 1/8 finallerde imkansıza yakın bir şey olsun istedik olmadı, yine imkansıza yakın bir şey istiyorum. Yine olmazsa bilirim ki Roma'da bir İngiliz finaline doğru gidiyoruz Allah muhafaza.

Bir İstatistiğin Sonu


Manchester United İnter'i sadece elemekle kalmadı bir istatistiğe de son verdi. Son 4yıldır süregelen Şampiyonlar Ligi şampiyonunun ertesi yıl 2. turda elenme istatistiği MANU ile bozuldu. 2005 yılında İnter 2004 şampiyonu Porto'yu, 2006'da Benfica 2005 şampiyonu Liverpool'u, 2007 yılında Liverpool 2006 şampiyonu Barcelona'yı, 2008 yılında Arsenal 2007 şampiyonu Milan'ı kupanın dışına itmişti. Fakat bu sene İnter 2005'te kendisinin aldığı galibiyetle başlayan bu istatistiği 2009 yılında devam ettiremedi. Tabi bunun en büyük nedeni şüphesiz istikrar deyince akla gelen ilk takım olan Manchester United idi.

Namağlup Elenmek


Son 4 sene baz alındığında (ki bunun yeterli olduğunu düşünüyorum)Atletico Madrid takımı bir ilki gerçekleştirdi. Hiç mağlup olmamasına rağmen Şampiyonlar Ligi'nden elendiler. Bu performanslarında ötürü kendilerini tebrik ediyor, seneye de bekliyoruz

11 Mart 2009 Çarşamba

Anelka hangi takımı tutuyor?


Bu foto çok ilgimi çekti.Bizim tartışmalara taş atar gibi sanki."Ben küçükken şurda oynamak isterdim burda istemezdim" türünden konuşan futbolcu tayfası için.Hadi iki-üç takım değiştirenler tamam da Anelka gibilerinin aslında hangi takımları tuttukları bu foto -da belli oluyor

TORRES'İN MİLLİ OLUŞU


Kariyerinde "doğduğu mahallenin büyük abisine" attığı ilk gol.Aslında bundan önce Real Madrid'e gol atamamış olması biraz ilginç.Barcelona'ya karşı hat-trick yapmışlığı var mesela...

10 Mart 2009 Salı

Şimdi O nerde?


Fabio Luciano...Daum döneminin önemli oyuncularından..Lugano şimdi çok gol atıyo olabilir ama bu adam hakkaten gol atma açısından farklıydı.Hele ki Galatasaray'a attığı golde (kupa maçı) Song'tan topu döve döve alışı inanılmazdı.Bayaa forvet gibi oynardı yeri geldiğinde...Sakarya'ya attığı golde yaptığı 2'ye 1'i Güiza yapamaz o kadar sööliim.Şimdi 34 yaşında ve Flamengo kaptanı.Futbolu bırakacağı iddialarını yalanlamış Globoesporte'ye.Resende maçında hakemle dalaşmasından dolayı cezalı bu arada.

Inter, Real Madrid, Roma, Juventus


Bu hafta Şampiyonlar Ligi'nde rövanş maçları oynanacak. Başlıktaki takımların özelliği ise bu takımların bu hafta İngiliz takımları ile karşılaşacak olmaları.

Hepimizin bildiği gibi son yıllarda Şampiyonlar Ligi'nde ciddi bir İngiliz hegemonyası var. 2005'ten beri finalde sürekli bir İngiliz takımı kendine yer edinirken son 2 yılda ise yarı finallerde 3 İngiliz takımı (Chelsea, Liverpool, Manchester United) gördük. Bu takımlar elbette diğer Avrupa takımlarına oranla daha iyi futbol oynuyorlar. Şampiyonlar Ligi'nde bu noktalara gelmeleri de "tesadüf" değil. Ama ben bir futbolsever olarak her yıl bu takımları aynı yerlerde izlemekten sıkıldım. Ben mecbur muyum bu her sene aynı zamanlarda aynı filmi izlemeye ?

İngiliz takımları son yıllarda bu kadar başarılı olmasalardı, ilk maçlarda alınan sonuçlara sevinirdim açıkçası. Fakat bu takımların her sene üst noktalara gelmesi açıkçası beni sıkıyor. Aslında İtalyan takımlarını ve Real Madrid'i pek sevmem. Ama bu İngiliz hakimiyetine bir dur demenin zamanı gelmiştir. Haydi çocuklar başarbilirsiniz!!!

4 Mart 2009 Çarşamba

talihsiz anlar


Bülent Uygun ve Stratejik Açıklamaları


Bülent Uygun gün geçtikçe özellikle Galatasaray ve Beşiktaş taraftarlarına daha antipatik gelen bir teknik direktör oldu çıktı. Bense Fenerbahçe'ye verdiği hizmetlerden ötürü kendisini antipatik bulamıyorum, ama yine de kendisinden çok hoşlaşmadığımı belirteyim.

Bülent Uygun'un en son yaptığı "5 yeriz 7 yeriz 6 yemeyiz, 7 yeriz 9 yeriz 8 yemeyiz" açıklaması basında ve bloglarda oldukça yankı buldu. Özellikle Galatasaraylı arkadaşlar öyle bir noktaya geldiler ki, Sivas'ın başarısının Anadolu takımlarının yol vermesinden kaynaklandığını iddia dahi ettiler. Oysa Sivasspor her hamlesini düşünerek atan bir kulüp. Bilica ile Kamanan'ın transferli buna iyi bir örnek teşkil ediyor. Her neyse bu konuyu kapatalım bu yazıdaki amacım Sivasspor'u ve Bülent Uygun'u savunmak değil zira.

Bazı arkadaşlar 2005-2006 sezonunda Fenerbahçe'nin tüm takımların antipatisini kazandığını ve bunun sonucunda da şampiyonluğu kaybettiğini yazmışlar. Bu tespitlerinin doğru olduğu bir gerçek. Bülent Uygun'un da bu açıklamalar yüzünden şampiyon olamayacağını söylemişler. Fakat unuttukları bir şey var ki o da Fenerbahçe Türkiye çapında taraftarı olan bir İstanbul kulübü, Sivasspor ise bir Anadolu takımı. Ayrıca Bülent Uygun'un açıklamaları da sadece büyük takım taraftarlarına (özellikle Galatasaray ve Beşiktaş) antipatik geliyor. Anadolu takımlarınınkilerine değil. O yüzden Sivasspor ligdeki tüm takımların antipatisini kazanmıyor.

Son olarak Bülent Uygun'un açıklamalarının neden stratejik olduğunu da söyleyelim. Futbol lügatımıza yerleşmiş bir laf vardır "Şampiyonluk Anadolu'dan geçer" şeklinde, (Ki bunun en güzel örneği herhalde Fenerbahçe'dir. Derbilerde başarılı olmasına rağmen diğer takımlara kaybettiği puanlar Fenerbahçe'nin şampiyon olmasına köstek olmuştur geçen yıl.) Bence Bülent Uygun bunu bildiği için yaptığı açıklamalarla büyük takımları karşısına alıp Anadolu kulüplerini yanına çekiyor. Bu da ister istemez Anadolu takımlarının Sivas'a başka büyüklere başka futbol oynamasına sebep olabiliyor. Bülent Uygun ve Sivasspor size ne kadar antipatik gelse de her şeyde olduğu gibi basın açıklamalarında da doğru adımlar atıyorlar.