BİY

28 Nisan 2011 Perşembe

El Clasico 3.Ayak: Messi


Real Madrid ile Barcelona'nın Şampiyonlar Ligi'ndeki randevusuna maçın sonlarında attığı 2 golle Messi damga vurdu. Barcelona final için büyük avantaj elde etti.

Maç beklediğimiz kadrolarla başladı. Pepe önceki maçlardaki performansından dolayı yine orta sahadaydı. Aslında Mourinho'nun başka bir seçeneği de pek yoktu zaten. Çünkü Khedira yoktu ve Lassana Diarra mutlaka oynayacaktı. Pek şans vermediği Mahamadou Diarra'yı böyle bir maçta oynatması beklenemezdi. Böyle olunca Ramos'u stopere çekip sağ beki Arbeloa'ya emanet etti.

Barcelona'da ise Abidal, Adriano ve Maxwell'in yokluğunda sol tarafta kaptan Puyol vardı. Puyol'un sol bek oynamasından dolayı Barcelona o kanadı hiç kullanamadı belki ama Puyol o bölgede defansif olarak hiç zaafiyet göstermedi. Orta sahada Iniesta'nın yokluğunda ise Keita görev yaptı. Keita'nın performansı Iniesta'yı arattı. Ama Xavi'nin iyi oyunu sistemin işlemesini sağladı.

Maçın kontrolü tamamen Barcelona'nın elindeydi. Ancak oyun anlayışlarını modifiye etmişlerdi. Rakip yarı sahanın ortasında yaptıkları pasları bu maçta orta yuvarlakta yaptılar. Mümkün olduğunca az risk alarak oynadılar. Maçı 0-0 bitirip işi Nou Camp'ta alacakları bir galibiyete bırakmayı düşünüyorlardı. Benim hatırladığım kadarıyla ilk yarıda da sadece 5 kez "hücum" girişiminde bulundular. En güvenli seçenek ortaya çıkmadan topu ileri oynamadılar. Bu kadar az sayıdaki hücumdan da 2 adet gol tehlikesi çıkarabildiler.

Barcelona bu kadar garanti oynayınca ilk yarının son bölümlerine kadar Real Madrid rakip kaleye gidemedi. Hatta maçta doğru dürüst faul bile olmadı. Ancak ilk yarının sonlarında maçta gerginlik arttı. Di Maria, Pedro ve Busquets'in Oscarlık performansları tansiyonu yükseltti. Real Madrid'in iki hücum planı vardı. Bunlardan biri duran toplardı. Ceza sahası çevresine gelinince faul kazanıp gol bulabilirlerdi. Bunun bilincinde olan Di Maria da 2 pozisyonda kendini hemen yere bıraktı. Hakem de bunlara faul çalınca ortam gerildi. Pedro ve Busquets de rakiplerine kırmızı kart göstertmek için çok fazla çamura yattılar. Bu gerginliklerin ardından devre arasında Barcelona'nın yedek kalecisi Pinto kırmızı kart gördü.

2.yarıya Mourinho Adebayor-Mesut değişikliği ile başladı. Aslında bu değişiklik işe yaramıştı. Adebayor'un önde yaptığı pres Barcelona'nın oyununu bozdu. Fakat Pepe bu noktada takımını yakan isim oldu. Alves'e yaptığı hareketten sonra kırmızı kartla oyundan atılınca Real Madrid çöktü. Mourinho'nun muhtemelen itirazlarından sonra tribüne gönderilmesinden sonra Real Madrid maçı bıraktı. Artık 0-0'a razı Barcelona'nın eline iyi bir fırsat geçmişti ve bunu değerlendirmesi gerekiyordu. Oyuna sonradan giren Affelay Marcelo'yu geçip Messi'yi gördü ve Arjantinli skoru 1-0 yaptı. 87'de de yine Messi Xavi'nin bıraktığı topla 3 kişiyi geçip 2.golü attı ve takımını rahatlattı. Böylece 0-0'a razı Barcelona "Kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz." hesabı istediğini alarak evine dönmüş oldu.

Bu maçta 2 kritik nokta olduğunu maçtan önce yazmıştım. Biri Barcelona'nın pas temposuydu. Barcelona pas hızını artırmadı. Diğeri ise hakemin Madridli oyuncuların sertliğine göstereceği toleranstı ki Wolfgang Stark Pepe'yi atarak tolerans göstermedi. Bu da Barcelona'nın işine yaradı ve maçı kazandılar.

Bu sonuçla Barcelona final için çok büyük avantaj sağladı. Rövanş ise gelecek hafta salı akşamı. Real Madrid de Ramos ve Pepe bu maçta cezalı. Öte yandan maç "Papatyam" tehlikesiyle karşı karşıya.

Edit: Diarra Monaco'ya gitmiş. O zaman onun yerine Granero diyelim. :)

27 Nisan 2011 Çarşamba

El Clasico 3.Ayak


Real Madrid ile Barcelona'nın 20 günlük 4 El Clasico serisindeki 3.maç bu akşam Şampiyonlar Ligi yarı finali kapsamında Santiago Bernabeu'da oynanacak. Heyecan katsayısı her maç biraz daha artan maçlarda maç öncesi basın toplatılarında Mourinho ve Guardiola'nın karşılıklı sözleri de gerginliği artırıyor.

Real Madrid'de cezalı Carvalho bu maçta olmayacak. Ayrıca Khedira'nın sakatlığından dolayı oynayamayacağı söyleniyor. Bu durumda orta sahada direnci artıran Pepe'nin nerede oynayacağı merak konusu. Belki de Pepe yine orta sahada görev alıp Sergio Ramos stopere geçer ve sağ tarafta Arbeloa oynayabilir. Ya da Pepe stopere geçip orta sahada Lassana Diarra oynayacaktır. Ya da Xabi Alonso-Pepe-Diarra üçlüsü orta sahada görev alabilir. Bu maç saatinde belli olacak.

Barcelona cephesinde ise 3 tane sol kanat oyuncusunun sakatlıklarının bulunması sıkıntı yaratıyor. Sol bekte kimin oynayacağı merak edilirken Barcelona'da düzenin işlemesinde çok büyük katkısı olan Iniesta'nın da oynayamayacak olması Barcelona adına şüphesiz çok büyük bir handikap oluşturuyor. Geçen sene de yarı finallerde Iniesta oynayamamış Mourinho'nun Inter'i Barcelona'yı saf dışı bırakmıştı. Yine 2009'da da Barcelona Chelsea'yi yarı finalde elerken golü atan adam Iniesta'ydı.

Futbol olarak bu maç da önceki iki maçtan farklı olmayacaktır. Kendi oyununu oynamaya çalışan Barcelona ile rakibi durdurup orta sahada kazanılan toplarla goller arayacak olan Real Madrid izleyeceğimizi düşünüyorum. Bu maçta kritik olan iki nokta var. Birincisi Barcelona eğer Real Madrid'i yenmek istiyorsa pas temposunu artırmak zorunda. Bunu yaptıkları zaman Real Madrid kalesinde pozisyon bulabiliyorlar. İkincisi de hakemlerin Real Madrid'in sertliğine gösterecekleri tölerans. Barcelona'ya inanılmaz ayar olup, ölümüne Real Madrid'i ve Mourinho'yu destekleseniz bile taraflı tarafsız herkesin kabul etmesi gerekir ki iki maçta da hakemler Madridli oyuncuların sertliğine aşırı derecede müsamaha gösterdiler. Elbette maçın tansiyonuna göre kuralları biraz daha farklı uygulayabilirsiniz. Ancak bunun dengesini sağlayamadığınız zaman bir takıma avantaj sağlamış oluyorsunuz.

Geçen sene Inter Barcelona'yı 3-1 yenerken aşağı yukarı Real Madrid gibi oynayarak yenmişti. Ancak Inter o maçta yakaladığı pozisyonlarda golü atarken Real Madrid'in iki maçta attığı iki gol aslında oyun planının bir sonucu değildi. Eğer Real Madrid yine planladığı şekilde gol bulamayacak olursa işini çok zora sokar gibi gözüküyor. Barcelona'nın ise pas temposunu artırması ve David Villa ile Pedro'dan da en iyi şekilde faydalanması final için olmazsa olmaz.

Schalke 0-2 Manchester Utd.


Şampiyonlar Ligi yarı final ilk maçında Manchester Utd. Schalke'yi deplasmanda 2-0 yenerek Wembley'deki takımlardan biri olmayı büyük ölçüde garantiledi.

Schalke'nin bu sezon yarı final oynaması beklenen bir şey değildi. Pek öyle yarı final oynayacak bir görüntüleri yoktu. Ancak gerek ortaya koydukları pozitif futbol gerekse de futbol şansı onları bu noktaya getirdi. Ancak Manchester Utd. gibi buraların müdavimi olmuş ve kadro olarak da çok tecrübeli bir takım karşısında sadece Neuer'in üstün performansıyla finale çıkmaları şüphesiz çok zordu. Schalke için bunlardan daha fazlası gerekliydi. Manchester United'ın kadrosunda 2008'de şampiyon olmuş 2009'da da final oynamış isimlerin hemen hemen hepsi duruyor. Sadece Hernandez, Valencia ve Rafael o kadroda yok. Öte yandan Schalke'de ise sadece Raul ve yanılmıyorsam Farfan daha önce Şampiyonlar Ligi'nde yarı final görmüş isimler. Bu kadar büyük tecrübe farkı olunca da Manchester'ın aldığı bu skor son derece normal oluyor. Ayrıca Manchester Inter'in yaptığı hataları yapacak bir takım olmadığı için de finali kaybetmesi çok zordu. Nitekim baştan sona üstün oynadıkları ve çok sayıda gol pozisyonu buldukları maçı 2-0 kazanarak evlerine çok avantajlı bir skorla döndüler. Bundan sonrası için de turu vermeleri çok zor.

Ayrı pir paragraf da Ryan Giggs için açmak gerekiyor. Chelsea maçlarında yaptığı 3 asist ile takımının yarı finale çıkmasında en önemli pay şüphesiz onundu. Dün de bir gol atarak takımının büyük ölçüde finali garantilemesini sağlayanlardan biri oldu. Manchester Utd. bu sene Şampiyonlar Ligi şampiyonu olursa 38 yaşındaki bu adamın kariyerinin sonlarındaki bu performansı futbol tarihindeki yerini alacaktır.

Şampiyonlar Ligi'nde bu akşam El Clasico oynanacak. Santiago Bernabeu'daki maçta Real Madrid ile Barcelona bu sezon 4.kez karşılaşacaklar ve yarı finaldeki ilk maçlar tamamlanacak.

25 Nisan 2011 Pazartesi

Sıkıntıdan Zafere



Fenerbahçe bu akşam Buca karşısında aslında biz Fenerbahçelilerin hiç de yabancı olmadığı bir biçimde galip gelerek ligin bitimine 4 hafta kala liderliğe yükseldi.

Maçın benim açımdan sıkıntılı geçeceği belki de maç başlamadan belliydi. Maçı izlemek için arkadaşıma gitmiştim. Lig TV kartının doğrulanması için bir 5 dakika bekledik. Neyse ki maçın sadece ilk dakikasını kaçırmıştık.

Maçın ilk yarısında %61-%39'luk topa sahip olma oranı üstünlüğü Fenerbahçe'de olmasına rağmen üretken olmakta zorlanan bir Fenerbahçe vardı. Trabzonspor'un Eskişehir'de yaptığı puan kaybından sonra Fenerbahçeli futbolcular Emre Belözoğlu haricinde maçı sanki kazanmışlar 3 puanı almışlar havasındaydılar. Fakat futbolun doğası gereği hiçbir maç oynanmadan kazanılmadığı gibi, rakibi de ciddiye almadığınız zaman bu maçın ilk yarısında olduğu gibi zor durumlara düşmeniz kaçınılmaz oluyor. Nitekim Fenerbahçe de bu duruma düştü. 15.dakikada Bucaspor ilk geldiği pozisyonda golü Musa Aydın ile bulmayı başardı. 2 dakika sonra Emre Belözoğlu mükemmel bir gol atarak skorda tekrar dengeyi sağlamasına rağmen Fenerbahçe hala ders almamıştı. Yobo ile Lugano'nun uyuduğu pozisyonda Abdülkadir uyumayarak Bucaspor'u tekrar öne geçirdi ve ilk yarı 2-1 Buca üstünlüğüyle sona erdi.

Devre arasında Fenerbahçe ne kadar kötü oynuyor olsa da toparlanıp skoru kendi lehine çevirir diye bekliyordum açıkçası. Çünkü çok net görülen bir şey vardı ki Fenerbahçe işi sıkı tuttuğu zaman maçı çevirecek gibi gözküyordu. Ama 2.yarıya da Fenerbahçe kötü başladı. 53.dakikada Abdülkadir kendisinin 2. takımının 3. golünü atınca maçı izlemekten vazgeçtim. Arkadaşıma "Bu maç izlenmez, haydi yarın görüşürüz." dedim ve dışarı çıktım. Sıkıntıdan bir sigara yaktım. Yolda giderken bizim mahalleden Süleyman Amca'yı gördüm. O da dışarı çıkmış sigara içiyor bir yandan da maça bakıyordu. Gittim bir köşeye oturdum. Efkarlandım alkol almak istedim. Bir yandan sigara içerken diğer yandan telefona baktım. Alex penaltıdan 3-2 yapmıştı. Acaba penaltı nasıl oldu? Tartışmalıysa bir dünya muhabbet olacak diye düşündüm. Derken arkadaşım aradı. "Senin gitmeni bekliyorlarmış maç berabere oldu." dedi. "Tamam bundan sonra Fener'in maçını izlemiyorum." dedim. Eve geldim. Babam snooker sonuçlarına bakıyordu. Bir yandan da maçı konuşuyorduk. Yine telefonum çaldı. Arayan arkadaşımdı. "Maç 4-3 oldu Güiza attı." dedi. "Haha Güiza mı?" dedim. Kalan dakikaları da Ekşi Sözlük ve ntvspor.net'ten takip ettim. 90+2'deki Santos'un golüyle de derin bir nefes aldım. Hemen babama koşup "5-3 oldu." dedim. Babam heyecandan televizyonu açıp maçın skoruna bile bakamıyordu.

Bunları bırakıp maça dönecek olursak, 3-1'den hemen sonra maçın 3-2'ye gelmesi Fenerbahçe için önemliydi. Bu gol Fenerbahçeli futbolcuları kendine getirdi. Ardından hemen 3-3 olunca kontrol Fenerbahçe'ye geçti. Stoch'un oyuna girmesiyle Fenerbahçe hücumda etkinliğini artırdı. 70'te Güiza'nın attığı gol ise belki de kaderin cilvesiydi. Son dakikalara doğru Buca pozisyonlar bulmaya çalışsa da Santos'un golü işi bitirdi.

Bu maç normal bir maç olsaydı Aykut Kocaman'ın Caner tercihi tartışılabilirdi. 1 yabancı oynatma hakkı daha varken bunu kullanmayıp Stoch'u kenarda oturtması yadırganacak bir tercihti. Ancak Fenerbahçeli futbolcular Emre Belözoğlu hariç maçı kazandık havasındaydılar. Eğer futbolcu maça kafa olarak hazır değilse Barcelona da olsanız maçı kaybedersiniz.

Maçtaki tartışmalı penaltı pozisyonu ile ilgili olarak da bir şeyler yazmak istiyorum. Lafı sulandırmak amacında değilim. Ancak Dünya'da da bu tip pozisyonlarda genel olarak bir standart tutturulamamış durumda. Kimi hakem bu tip pozisyonlara devam derken kimisi de penaltı çalabiliyor. Ancak şunu da kabul etmeliyim ki Bünyamin Gezer skor 3-1 olduğu için o penaltıyı daha rahat çaldı. Ayrıca yardımcı hakem de pozisyonu görür görmez ceza sahasına doğru hareketlendi.

Bu maç hiç şüphesiz akıllara 2000-2001 sezonundaki Gaziantep maçını getirdi. 3-0'dan 4-3 olan o maçın bir benzeri bu akşam İzmir'de oynandı. Fenerbahçe'nin ligin bitimine 4 maç kala bu maçtan alması gereken dersler var. Hiçbir zaman futbolun 2 temel kuralını unutmayacaksın! 1- Hiçbir maç oynanmadan kazanılmaz. 2- Rakibin kim olursa olsun her zaman saygı duymak, ciddiye almak zorundasın. Fenerbahçelilerin bu akşam verilmiş sadakası varmış. Şu maçta yaşanacak herhangi bir puan kaybı şampiyonluk yarışının bitmesine sebep olabilirdi. Neyse ki Fenerbahçe maçı kazandı bana da güzel bir doğumgünü hediyesi oldu.

23 Nisan 2011 Cumartesi

Trabzon Tökezledi


Trabzonspor Fenerbahçelilerin beklediği puan kaybını Eskişehir'de yaptı. Bu sonuçla birlikte Fenerbahçe'ye şampiyonluk yarşında insiyatifi ele alma şansı geçmiş oldu.

Maçın ilk yarım saati tamamen Trabzonspor'un kontrolünde geçti. Eskişehirspor bu süre boyunca hiçbir şekilde top yapmaya çalışmadı gelen topu direk ileri vurdu. Ancak Trabzonsporlu oyuncular o kadar formsuzlar ki bu dakikaları değerlendiremediler. Özellikle Umut ve Alanzinho ortalarda yoktular. Orta sahada da Colman zaten 2.yarının başından beri iyi oynamıyor. Böyle olunca da ortaya zorlanan bir Trabzonspor çıkıyor. İlk yarının son 15 dakikasında ise Eskişehirspor da biraz top yapmaya başlayınca Trabzon kalesine gelmeye başladı ama onlar da çok etkili olamadı. İlk yarıda akılda kalan pozisyonlar Jaja'nın direkten dönen serbest vuruşu ile Mustafa Yumlu'nun sayılmayan golüydü ki hakemin verdiği karar doğruydu.

İkinci yarı ilk yarıya oranla daha iyi bir Eskişehir vardı. 2.yarının başında bu defa Burak Yılmaz'ın golünü hakem iptal etti ki o karar da doğruydu. Maç oldukça kısır geçerken Şenol Güneş Yattara hamlesini yaptı. Sağ kanatta Yattara zaman zaman tehlikeli de oldu ama o pozisyonlardan da bir sonuç çıkmadı. Trabzonspor'un risk aldığı bölümlerde Eskişehirspor da Trabzon kalesinde tehlikeli pozisyonlar üretti. Özellikle Burhan Eşer çok net bir gol fırsatından yararlanamadı. Doğrusunu söylemek gerekirse maçın hakkı beraberlikti öyle de oldu.

Şampiyonluğa oynayan Trabzonspor'un rakibi baskı altına almasını, boğmasını beklerdim. Ama Trabzonspor oyunun hiçbir bölümünde böyle bir baskı oluşturamadı. Doğrusunu söylemek gerekirse kalite olarak da çok kötü bir maçtı. Eskişehirspor şampiyonluk adayıyla berabere kaldı ama bana göre iyi bir futbol oynamadı. Hatta zaman zaman savunmada çok ciddi hatalar bile yaptılar. Özellikle Koray'ın birkaç pozisyonda ciddi hataları oldu. Yine bir pozisyonda Ivesa topu uzaklaştırmak isterken Yattara'ya attı. Eskişehirspor böyle hatalar yapmasına rağmen Trabzonspor bunları değerlendiremedi.

Maçın son dakiklarında Tolga Zengin'in bir pozisyonda burnu kırıldı. Kendisi maçtan sonra ameliyata alındı ve gelecek haftaki Gaziantepspor maçında oynayamayacağı açıklandı. Kaleye 3.kaleci Bora Sevim geçecek gibi gözüküyor. Kendisini FM'den tanırım. Orada iyi kaleciydi. Ama gelecek hafta ne olur, bilemem.

21 Nisan 2011 Perşembe

El Clasico 2.Ayak: Kupa Madrid'in


Real Madrid ile Barcelona'nın serideki 2.randevusu Kral Kupası finalindeydi. Real Madrid Ronaldo'nun 102.dakikada attığı golle 2 yıl sonra bir El Clasico'yu kazanarak Kral Kupası'nı müzesine götürdü.

Real Madrid beklenen kadrosuyla sahaya çıktı. İlk maçta sonradan girip iyi işler yapan Mesut Özil kadrodaydı. Barcelona'da ise kalede Pinto vardı. Ayrıca Guardiola Puyol'u riske etmek istememiş onun yerine o bölgede Mascherano'ya görev vermişti.

İlk yarı Real'in istediği gibi gitti. Orta sahadaki fiziksel üstünlüklerini kullandılar. Barcelona'nın oyununu bozdular. 2009'daki Şampiyonlar Ligi yarı finalindeki Chelsea maçlarından beri Barcelona belki de ilk defa bu kadar zorlandı. Real Madrid Ronaldo ve Pepe'yle 3 net pozisyon buldu. Hatta bir topu da direkten döndü ancak kaleden içeriye girmeyince ilk yarı 0-0 sona erdi.

İkinci yarı ise işler tersine dönmüştü. Bu kez Barcelona kendi kimliğini sahaya yansıtmaya başladı. Pas trafiğini hızlandırdılar. İlk yarıda ortalarda gözükmeyen Pedro'nun da iş yapmaya başlamasıyla Real Madrid pozisyonlar vermeye başladı. Fakat bu kez Casillas sahneye çıktı ve 3 kritik pozisyonda gole izin vermedi. Son dakikada Di Maria'nın şutunu Pinto kurtarınca maçın normal süresi 0-0 sona erdi ve uzatmalara geçildi.

Uzatmalar öncesinde avantajlı taraf Barcelona gibi gözüküyordu. Çünkü Madrid daha fazla yorulmuştu. Ancak Barcelonalı oyuncuların da pili bitti. Bu noktada Barcelona'nın belki de tek eksiği ortaya çıktı. Kenarda oyuna sonradan girip skoru değiştirebilecek oyuncuları olmaması. Barcelona mükemmel bir takım. Fakat ideal 11'deki oyuncuların alternatifi yok. Böyle olunca da bu tip 120 dakikalık maçlarda işleri zorlaşıyor.

102.dakikada Di Maria'nın ortasında Ronaldo kafayı vurup takımını 1-0 öne geçirmeyi başardı. Bu golle birlikte morallenen Real Madrid kalan dakikalarda rakibine pozisyon vermeyince Kral Kupası'nı kazanmayı başardılar hem de Barcelona'yı yendiler. 120.dakikada Di Maria'nın gördüğü kırmızı kart ise Mourinho açısından bir geleneğin devamı niteliği taşıyordu.

Maçın hakemi Mallenco ilk yarıda oyunu çok fazla durdurdu. 2. yarı ise pozisyonları oynatınca maçın temposu arttı. Ancak Madridli oyuncuların sertliğine de açıkçası izin verdi. Özellikle Arbeloa'nın Villa'ya yaptığı hareket çok net bir biçimde kırmızı karttı. Real Madrid Şampiyonlar Ligi maçlarında böyle hakem bulamayacaktır.

El Clasicoların heyecan kat sayısı her geçen maç artmaya başladı. Son 2 maçta 5-0'ın rehavetine kapılan Barcelona maçlarda biraz fazla rahat takılıyordu. Bu mağlubiyet onları kamçılayacaktır. Şampiyonlar Ligi'nde çok daha iyi bir Barcelona izleriz diye tahmin ediyorum.

20 Nisan 2011 Çarşamba

El Clasico 2.Ayak


20 günlük El Clasico serisinin ikincisinde Barcelona ile Real Madrid bu kez Kral Kupası finalinde karşılaşacaklar. İlk maçta her zamanki gibi kendi oyununu oynamaya çalışan fakat bunda pek de başarılı olamayan Barcelona ile rakibe önlem almanın derdine düşmüş bir Real Madrid vardı. Böyle olunca ilk maç öncesindeki beklentiler boşa çıkmış, birçok futbolsever hayal kırıklığına uğramıştı.

Bu akşamki finalde de benzer bir tablo ile karşılaşma ihtimalimiz bir hayli yüksek. Ancak kadrolarda bazı farklılıklar olacaktır. Öncelikle Real Madrid'de Mourinho'nun Benzema, Adebayor ya da Higuain'i oynatmayıp o bölgeye Ronaldo'yu koyup Mesut Özil'e ilk onbirde şans vermesi bekleniyor. Böylece ilk maçta beklentileri karşılayamayan formsuz santraforların yerine oyuna girdikten sonra maçın gidişatını değiştiren Mesut Özil'i kullanacak ki ilk maç dikkate alındığında bu Real Madrid için bir avantaj. Buradaki tek soru işareti Mesut Özil'in hiç savunma yapmıyor olmasının defansif bir zaafiyet yaratıp yaratmayacağı.

Barcelona ise yine ilk maçtaki gibi kendi oyununu oynamayı amaçlayacaktır. Haftasonu oynanan maçta sakatlanan Puyol'un oynayabilecek durumda olduğu söyleniyor. Bu Barcelona için ciddi bir avantaj çünkü Real Madrid maçlarında Puyol her zamankinden daha iyi oynuyor. Onun dışında kalede Pinto oynayabilir diye düşünülüyor ancak bu bana pek olası gelmiyor. Bunlar haricinde Barcelona'daki tek eksik Abidal olarak gözüküyor.

Mesut Özil'in takıma dahil olmasıyla Real Madrid'in orta sahada kazanılan topları daha iyi kullanma şansı arttı. Öte yanda David Villa ve Pedro'daki form düşüklüğü de Barcelona'nın gol yükünü Messi'nin tek başına sırtlamasına sebep oluyor. Tüm bu durumlar dikkate alındığında Barcelona'ya maçı Messi kazandırır gibi duruyor. Eğer Messi coşarsa Barcelona rahat kazanır, coşamazsa yine kazanabilir belki ama çok zorlanır. Real Madrid'in ise orta sahada kazanılan topları çok iyi kullanması kupayı onlara getirebilecek başlıca faktör olarak gözüküyor.

17 Nisan 2011 Pazar

El Clasico 1.Ayak-0


Real Madrid ile Barcelona'nın 4 El Clasico'sundan ilkinde teoride gülen taraf çıkmadı ama maç sonunda Barcelonalı futbolcuların hal ve hareketlerinden beraberlikten mutlu oldukları sonucunu çıkarabiliriz ki 8 puanlık farkı koruyan bir takım için normal bir durum.

Barcelona Abidal hariç ideal onbiriyle sahaya çıkarken Mourinho savunma yönü olmayan Mesut Özil'i kenara çekip Pepe'yi orta sahada kullanıp Albiol'u stopere koydu. Real Madrid özellikle Pepe ve Khedira'nın sertliği ile Barcelonalı oyuncuları yıldırıp orta sahada kazanılan toplarla da Di Maria ve Ronaldo'yu kullanıp hızlı çıkarak ve duran toplardan gol atmayı amaçlıyordu. Barcelona ise klasik oyun sistemini uygulayarak golü düşünüyordu. Ancak Villa'nın verilmeyen penaltısı ile Messi'nin aşırtma vuruş düşündüğü pozisyon haricinde ilk yarıda pozisyon üretemediler. Ancak %70'e %30'luk bir topa sahip olma oranı yakaladılar. Öte yandan Real Madrid bir korner sonrası Ronaldo'yla çok tehlikeli bir pozisyon yakaladı ancak Barcelona savunması topu çizgiden çıkarmayı başardı.

2.yarı da benzer bir şekilde devam ederken 53.dakikada Albiol David Villa'yı ceza sahasında düşürünce hakem penaltıyı verdi ve Albiol'u kırmızı kartla oyundan attı. Böylece bir Mourinho takımı bir kez daha Barcelona'ya karşı 1 kişi eksik kalmıştı. Penaltıyı gole çeviren Messi de ilk kez Mourinho takımlarına karşı gol bulmayı başardı. Golden sonra genel kanaat Barcelona'nın maçı koparacağı yönünde olsa da özellikle David Villa ve Pedro'nun formsuzlukları buna engel oldu.

Takımının 10 kişi kalmasına hazırlıklı olan Mourinho hamleler yapmaya başladı. Önce Benzema'yı çıkarıp Arbeloa'yı aldı. Ardından ise Xabi Alonso ve Di Maria oyundan çıktı ve yerlerine Mesut Özil ve Adebayor girdi. Guardiola ise Puyol'un sakatlanmasıyla Busquets'i stopere çekip Keita'yı orta sahaya alırken, Pedro ve Adriano'nun yerlerine ise Affelay ve Maxwell'i tercih etti.

Barcelona da olsanız 1-0 önde de olsanız ve rakibiniz eksik kalmış olsa da maç bitmiş gibi davranmamalısınız. Real Madrid'in 10 kişiyle verdiği mücadeleyi takdir etmekle birlikte Barcelona'nın da 1-0'dan sonra rehavete kapıldığını unutmayalım. En azından futbolun bazı yazılı olmayan kurallarının zaman zaman Barcelona için de geçerli olduğunu bu maçta görmüş olduk.

Mesut'un oyuna dahil olmasından sonra canlanan Real Madrid gol atabileceğinin sinyallerini vermeye başlamıştı. 83.dakikada ise bu işi pratiğe dökmeyi başardılar. Dani Alves'in Marcelo'yu düşürdüğü pozisyonda bu kez Real Madrid penaltı kazandı. Topun başına geçen Ronaldo daha önce gol atamadığı Barcelona'ya karşı bu şanssızlığını kırmayı başardı. 1-1'den sonra ise her iki takım da gol atabilecek pozisyonlar yakaladıysa da gole ulaşamadılar ve Barcelona'nın 5 maçlık El Clasico galibiyet serisi sona ermiş oldu.

Maçın hakemi Albiol'u oyundan atıp penaltı çalmış olsa da diğer faul pozisyonlarında gösterilen kartlarda Madridlilere cimri Barcelonalılara ise oldukça cömertti. Şu maçı Pepe, Khedira ve biraz da Ramos sarı kart görmeden tamamladılar. Bariz bir biçimde Real Madrid daha sert oynarken Barcelona'nın daha çok sarı kart görmesi hakemin iyi bir yönetim göstermediğinin kanıtıdır. Ayrıca Casillas'ın Villa'ya yaptığı hareketin penaltı olduğunu da hesaba katarsak birileri hakemden şikayet edecekse bu Barcelona olmalıdır.

Böylece ilk El Clasico berabere bitti ama Barcelona istediğini aldı. Maçla ilgili enteresan bir nokta ise Barcelona sanırım hiç korner kullanmadı. Real Madrid'in şampiyonluk şansı zaten çok azaldığından onlar da hiç değilse rakibin galibiyet serisine 10 kişiyle son vermenin moralini kazandılar. Ancak yine de Barcelona diğer 3 maç için önde olan taraf olmaya devam ediyor. Özellikle Şampiyonlar Ligi'ndeki rövanşın Nou Camp'ta olması onlar için büyük avantaj olarak gözüküyor.

Bu Kez Son Dakikada Fener Güldü


Fenerbahçe Spor Toto Süper Lig'in 29.haftasında Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda Gaziantepspor'u ağırladı, Andre Santos'un 90+4'te attığı golle de 1-0 galip gelerek maç fazlasıyla liderliğe yükseldi.

Maç oldukça sert başladı. Daha ilk dakikada ceza sahasında Alex'e yapılan harekete Hüseyin Göçek'in "devam" demesi tansiyonu yükseltti. Böylece maçın henüz başında kontrolü kaybeden bir hakem profili ortaya çıktı. Özellikle Gaziantepsporlu oyuncuların gerek ikili mücadelerdeki sert hareketlerine gerekse de duran toplar öncesinde ceza sahasında oyuncuları yaka paça indirmelerine gerekli uyarıları yapmayan hakem haliyle Lugano ve Emre'yi de oyundan atamadı. Amiyane tabiriyle eyyamın kralını yaptı.

Futbol açısından bakacak olursak Fenerbahçe ilk yarıda Semih ve Gökhan Gönül'le iki net pozisyondan faydalanamadı. Özellikle Semih'in kaçırdığı golü Güiza bile kaçırmazdı. Önceki haftalara oranla daha durağan bir Fenerbahçe vardı. Bunda Antep'in sert oyunun ve hakemin buna prim tanımasının rolü büyüktü. İkinci yarıya ise Fenerbahçe baskılı başladı. Semih'in çok net bir biçimde kaleciye yaptığı faul sonrası sayılmayan golü dışında Alex ve Semih ile 2 pozisyondan daha yararlanamadı Fenerbahçe. Aykut Kocaman beraberlikle mağlubiyet arasında çok büyük fark olmadığından tüm riskleri alarak Stoch ve Dia'yı kullanmaya başladı. Bu arada Gaziantep de özellikle Olcan'la çok tehlikeli oldu ki kendisinin bir topu da direkten döndü.

82.dakikada Murat Ceylan kırmızı kartla oyundan atılınca G.Antep oyunu kendi yarısahasında kabul etmeye ve hemen hemen hiç çıkmamaya başladı. Sakatlıklar, oyuncu değişiklikleri ve kırmızı kart pozisyonundaki zaman kaybından dolayı 6 dakikalık duraklama işaret edildi. Duraklamanın 4.dakikasında Stoch'un direkten dönen vuruşunu tamamlayan Andre Santos şampiyonluk yolunda bugüne kadar atılmış en kritik golü attı Fenerbahçe için ve Fenerbahçe 3 puanı kazandı. Golden sonra G.Antep yedek kulübesi karışırken biz tribünlerden bunla ilgili fazla bir şey algılayamadık.

Hüseyin Göçek geçen sene Kadıköy'de oynanan Beşiktaş maçından sonra ilk defa Fenerbahçe'nin bir maçını yönetti. O maçta Beşiktaşlıların tepkisini çeken yönetiminden sonra sanki bugün birilerine şirin gözükmek için Fenerbahçe aleyhine hatalı kararlar verdi.

Sonuç olarak; Fenerbahçe çok kritik bir 3 puanı hem de son dakikada alarak önemli bir iş başardı. Artık Trabzonspor'un puan kaybını bekleyecekler.

15 Nisan 2011 Cuma

El Clasico 1.Ayak


20 günlük 4 El Clasico serisinin ilki yarın akşam Santiago Barnebeu Stadı'nda oynanacak. Real Madrid ile Barcelona La Liga'nın 32.hafta maçında karşı karşıya gelecekler. Barcelona'nın 8 puanlık ciddi bir avantajı var ki maçı kaybetse bile şampiyonluğu kaybetmesi pek muhtemel gözükmüyor. Keza Real Madrid de artık şampiyonluktan umudunu büyük oranda kesmiş, Kral Kupası'na ve Şampiyonlar Ligi'ne daha çok önem vermiş durumda.

Her ne kadar Mourinho 4 maç birbirini etkilemez dese de bu bana göre doğru değil. Bir kere Şampiyonlar Ligi'nde oynanacak maçlar zaten birbiriyle direkt alakalı. Diğer iki maça da şöyle bakabiliriz: Yarın akşam ki maçın skoru ne olursa şampiyon çok büyük ihtimalle Barcelona olacak gibi gözüküyor. O yüzden yarın akşamki maç diğer 3 maç için bir test maçı olarak da düşünülebilir. Bu maç referans alınmak suretiyle diğer 3 maç için teknik adamlar taktikler geliştirebilir oyuncularına bu maç üzerinden gerekli uyarıları yapabilirler diye düşünüyorum. Yani bu 4 El Clasico'yu toplamda 360 dakikalık 4'e bölünmüş bir maç gibi düşünebiliriz. Kral Kupası finali ve Şampiyonlar Ligi yarı finali uzatmaya giderse bu süre 420 dakikaya da çıkabilir.

Yarın akşamki maça dönecek olursak: İlk yarıdaki maç 5-0 bitmiş Real Madrid hiçbir şey yapamamıştı. Tabi hal böyle olunca bu maçla ya da toplamda 4 maçla ilgili en büyük merak konusu Jose Mourinho'nun sahaya nasıl bir takım süreceği oluyor. Inter'le 3-1 kazandığı maçtaki gibi Real Madrid'i oynatabilir mi? Yoksa başka bir şey mi deneyecek? Ayrıca geçen sene Iniesta sakattı yoktu şimdi var. Hakikaten bu konuda yorum yapmak çok zor. Kadroları gördükten sonra daha sağlık yorumlar yapabiliriz..

Öte yandan Barcelona'nın ilk 11'i oynayacağı oyun hemen hemen belli gibi. Ancak geçen sene bol gol beklenen El Clasicolar kısır geçmiş, az gol atılmış, iki takım da temkini elden bırakmadan oynamıştı. Bu maçta olmasa bile diğer maçlarda Guardiola takımda bazı değişiklikler yapabilir diye düşünüyorum. Bu arada yarın akşam Puyol'un olmaması Barcelona'nın en büyük dezavantajı olacaktır. Çünkü Real Madrid'e karşı canla başla oynayan bir oyuncu. Ancak Kral Kupası finalinde oynayacağı söyleniyor ki bu Barcelona adına iyi haber. Zaten bu 4 maç içerisinde en az öneme sahip olan maç ilk maç gibi gözüküyor.

Bu maçlarda taraftarların en çok güvendikleri oyuncular şüphesiz takımlarının yıldızları Messi ve Ronaldo olacak. Hangisi daha iyi oynarsa onun takımı istediğini alacaktır.

Sonuç itibariyle 20 günlük futbol ziyafeti yarın akşam başlayacak. Tüm futbolseverlere hayırlı olsun.

14 Nisan 2011 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Rövanş Maçları 2/2


Şampiyonlar Ligi'nde dün akşam oynanan iki maçla son iki yarı finalist de belli oldu. Real Madrid Barcelona'yla Schalke ise Manchester Utd. ile eşleşti.

Tottenham ilk maçta 4-0 yenildiği rakibine hiç olmazsa Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk yenilgilerini tattırmak, Şampiyonlar Ligi'ne galibiyetle veda etmek istiyordu. İlk yarıda da bu hedef doğrultusunda rölanti oynayan Real Madrid'in kalesinde ciddi pozisyonlar da ürettiler. Özellikle Bale ve Lennon ile kanatları etkili kullanan Tottenham birkaç pozisyonda gole yaklaşmasına rağmen toğu ağlara göndermeyi başaramadı. 1-2 tartışmalı penaltı pozisyonunda ise hakem oralı bile olmadı.

2.yarının başında Cristiano Ronaldo'nun vuruşunda Gomes hata yapınca Real Madrid golü buldu. Bu gol maçın tüm zevkini kaçırdı. Gomes'in yediği bu hatalı gol tüm takım arkadaşlarını etkiledi ve Tottenham adeta durdu. Geriye kalan dakikalarda pek önemli bir pozisyon yaşanmazken Real Madrid de resmen Barcelona'nın rakibi oldu.

Diğer maçta ise Schalke deplasmanda 5-2 kazandığı ilk maçın ardından Inter'i sahasında da yenmeyi başardı. Inter geçen turda ufak çapta bir mucize gerçekleştirip çeyrek finale çıkmıştı. Fakat şimdi daha büyük bir mucize lazımdı. Schalke son derece kontrollü bir oyunla Inter'e doğru dürüst gol pozisyonu bile vermedi. Höwedes'in son dakikalarda attığı golle de galip gelmeyi başararak tıpkı diğer yarı finalistler gibi 2 maçı da kazanarak yarı finale yükseldiler. Dün akşamki maçın yıldızı ise 1 gol 1 asist ile oynayan Raul Gonzalez oldu.

Şampiyonlar Ligi'nde grup maçlarından sonra Barcelona, Real Madrid ve Manchester United'ın çeyrek finalde birbirleriyle karşılaşmamaları durumunda yarı final oynayacak 4 takımdan 3'ü olacağını tahmin ediyordum. Bu 3 takımın yanına Chelsea gelebilir diyordum ancak çeyrek finalde Manchester ile karşılaştılar. Kuralardan sonra Inter çıkar diye düşünüyorduk ki Schalke karşısında hezimete uğradılar. Schalke'nin bu noktaya gelmiş olması ise hem büyük bir başarı hem de çok büyük bir sürpriz oldu. Ama daha ileriye gidebileceklerini zannetmiyorum. Çünkü rakipleri Manchester Utd. Ne Inter'in ne de Valencia'nın yaptığı hataları yapmayacaktır. Üstelik Şampiyonlar Ligi tecrübesi çok üst düzey olan bir takım. El Clasicolarda ise merak konusu olan Mourinho'nun yapacakları olacak.

Şampiyonlar Ligi'nde yarı final maçları 26-27 Nisan ve 3-4 Mayıs tarihlerinde oynanacak. İlk maçlar Real Madrid ve Schalke'nin sahasında olacak.

13 Nisan 2011 Çarşamba

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Rövanş Maçları 1/2


Şampiyonlar Ligi'nde iki yarı finalist dün akşam belli oldu. Manchester Utd. ve Barcelona ilk maçta yendikleri rakiplerini rövanş maçlarında mağlup ederek yarı finalist oldular.

Manchester Utd. ile Chelsea arasında oynanan karşılaşma Premier Lig temposunda geçti. MANU ilk maçı kazanmış olmasına rağmen skorun üzerine yatmadı. Chelsea de zaten kazanmak zorunda olduğundan maç seyir zevki yüksek bir hal aldı. Hatta öyle ki Chelsea zaman zaman kontra atak şansı bile yakaladı.

Maç ortada giderken 43.dakikada O'Shea ile Giggs'in mükemmel organizasyonu neticesinde Hernandez'e topu boş kaleye göndermek kaldı ve MANU 1-0 öne geçti. İlk yarı bu skorla bitti. Devre arasında Ancelotti Drogba-Torres değişkliğini yaptı. Ramires'in atılmasıyla 1 kişi eksik oynamaya başlayan Chelsea buna rağmen Drogba ile beraberliği yakalamayı başarsa da aynı dakika içerisinde Giggs bir kez daha sahneye çıkıp Park'a golü attırınca Chelsea'nin tüm umutları başka bahara kaldı. Manchester Utd. ise Wembley yoluna emin adımlarla ilerlemeye devam etti.

Chelsea sezona çok iyi başlamasına rağmen düşüşe geçti. Manchester Utd. ile oynanan maçlarda da özellikle hücumda takım olarak etkili olamadılar. Gol atmaları ileride oynayan oyuncuların kişisel çabalarıyla olabilirdi. O da bir kez oldu. Buna karşın 2 maçta da Manchester Utd. gayet organize bir biçimde hem hücum etti hem savunma yaptı. Bunun da karşılığını aldılar.

Diğer maçta ise Barcelona ilk maçta 5-1 yendiği Shakhtar'ı deplasmanda da Messi'nin golüyle yenerek 4 sene üst üste yarı finale çıkma başarısı gösterdi. Zaten ilk maçtan iş bitmişti ama Guardiola yine elindeki en iyi kadroyu sahaya sürmekten çekinmedi. Shakhtar'ın girdiği pozisyonlar da göz önüne alındığında aslında doğru bir karar verdiğini söyleyebiliriz. Kuralar çekildiğinde Shakhtar'ın Barcelona'yı zorlayabileceği düşünülüyordu. Hatta Shakhtar her iki maçta da böyle bir potansiyeli olduğunu göstermişti. Ancak son vuruşlardaki beceriksizlikleri Barcelona'nın turu çok rahat geçmesini sağladı. Barcelona yerine başka bir takımla eşleşselerdi bu kadar kolay teslim olmazlar, Schalke veya Tottenham'la oynamaları durumunda da yarı final için favori olan taraf olurlardı.

Şampiyonlar Ligi'nde diğer iki yarı finalist bu akşam resmiyet kazanacak. Real Madrid ve Schalke'nin yarı finale çok yakın olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.