BİY

30 Aralık 2009 Çarşamba

Euro 2016



TFF Euro 2016 için maçların oynanacağı statların arasına Şükrü Saraçoğlu'nu koymayınca Fenerbahçe buna sert tepki gösterdi. Tabi bu tepkiyi kimileri doğru bulurken kimileri de yanlış ve gereksiz buldu. Olaya Fenerbahçe açısından baktığınızda çok da haksız değiller bence. Sonuçta kendi imkanlarınızla bir stat yapmışsınız ve her fırsatta bununla övünüyorsunuz. Yaptığınız stat Uefa'nın elit statlar kategorsine girmiş. 2009 UEFA Kupası finali burda oynanmış. 2016 için de stadınızın listeye girmesini haklı olarak beklersiniz bunda bir anormallik yok.



Öte yandan baktığınız zaman federasyonun da dayandığı haklı gerekçeler var. Bir şehirde en fazla 2 stada izin veriliyor olması (ki Uefa'nın sitesinden indirdiğim pdf'de bu kritere bir türlü rastlayamadım.) ve Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın şehir içinde olmasından dolayı gerek canlı yayın araçları gerek fanzone için diğer iki stadyuma göre daha sıkıntılı olması listenin dışında kalmasına sebep olmuş olabilir. Ama bana sorarsınız bunlar çözülemeyecek sorunlar değiller. İstanbul coğrafi konum açısından iki kıtayı birleştiren bir şehir. Bu özellikten faydalanarak azami 2 stat koşulu aşılabilirdi bence. Ayrıca stadyumun hemen dibinde olmasa da salı pazarı denilen bölge stadyumun civarında bir fanzone oluşturulması için yeterli bir alan gibi gözüküyor. Keza maçlardan sonra Bağdat Caddesi maçtan çıkanlar için ideal bir muhit olurdu. Yine Şükrü Saraçoğlu Stadı'na metrobüsle 2016'ya kadar büyük ihtimalle bitecek olan Marmaray'la yine 15-20 dakikalık bir yürüme mesafesiyle şehir hatları vapurları ve deniz otobüsleriyle ulaşmak mümkün. Halbuki Olimpiyat Stadı ve TT Arena'ya baktığınız zaman ulaşım sadece 2 şekilde sağlanabilecek. Üstelik o dağın başındaki Olimpiyat Stadı'na 10 şerit gidiş 10 şerit geliş duble yol da yapsanız 80 bin kişi oradan çıktığında şehir merkezine gelmeleri her türlü eziyet olacaktır.



Gelelim aday şehirlerin coğrafi dağılımına. Öncelikle şunu söylemek lazım. Bu tip organizasyonların alınmasının bir çok nedeni vardır. Gerek ülke futbolunun kalkınması gerek ihtiyacı olan şehirlerin spor tesisleri kazanması bunların başlıca nedenleridir. Bu bağlamda başta Mehmet Demirkol olmak üzere gazetecilik eğitimi almış olsun olmasın basın mensubu olan bir insanın bu işi her yönüyle sorgulamasından daha doğal bir şey yoktur. Ayrıca Mehmet Demirkol'un verdiği örneklere baktığınız zaman başta Trabzon, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adana gibi kentlerin hepsinin olmasa bile en az 1-2 tanesinin aday şehirler arasına alınmamış olmasının herhangi bir mantık temeline oturması pek mümkün gözükmüyor.

Gelelim bizim Fransa ve İtalya'yı geçip turnuvaya ev sahipliği yapma ihtimalimize. Tabi rakiplerimizin bu turnuvayı daha önce 2'şer kez düzenlemiş olmaları şüphesiz bizim için bir avantaj. Ancak hem bu iki ülkenin lobisinin güçlü olması hem de 2012'nin Doğu Avrupa'da düzenlenecek olması ve bu süreçte Ukrayna'nın sıkıntılı adaylığı bizim için dezavantaj teşkil ediyor. Bakalım federasyon tüm bu saçmalıklarına rağmen turnuvayı düzenlemeye hak kazanabilecek mi?

29 Aralık 2009 Salı

Bu ne yaman çelişki?



Türkiyenin euro 2016 adaylığında kullanılacak logo tanıtımı yapıldı. Ama logodan daha çok konuşulan turnuvanın oynanıcağı şehir ve stadlardı. Daha doğrusu geçen sene son UEFA kupasının oynandığı Şükrü Saraçoğlunun olmayışıydı.Bu olayla iligili Fenerbahçe kulubü kendi sitesinde bir duyuru yayınladı ;
"Üzülerek ifade etmek isteriz ki, bu durum, bugünkü TFF'nin yönetim anlayışının geldiği noktanın kamuoyu tarafından anlaşılması bakımından son derece iyi bir örnektir. Bu kararın alınmasında yoğun çabaları olduğunu bildiğimiz, TFF Genel Sekreteri Ahmet Güvener'in ve Genel Sekreter Vekili Orhan Gorbon'un profesyonel yöneticiler olarak, kulübümüze karşı asla tarafsız olamayacakları bu karar ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Önce ulusal basına, kasıtlı olarak stadımızın çevresinde otopark sorunu olduğu şeklinde haberler sızdırılmış, bu şekildeki haberler hemen sonrasında TFF tarafından yalanlanmış ve sonuçta kamuoyu geçtiğimiz hafta açıklanan karara hazırlanmıştır. Bugün proje ve çizim safhasında olan (aday) stadyumların, EURO 2016'ya hazır olacağına inananların, stadımızın çevresindeki bugünkü otopark sorununun 2016'ya kadar çözülemeyeceği gerekçesi ile aldıkları karar ciddiyetten ve objektiflikte uzaktır. Bunun da ötesinde, TFF tarafından alınan karar, 2009 UEFA Kupası Finali'nin stadımızda oynanmasına karar veren UEFA'nın stadımızın yeterliliği konusunda aldığı kararın inkarı niteliğindedir. TFF Başkanı Sayın Özgener tanıtım konuşmasında, "Türkiye'nin son olarak, 2009 UEFA Kupası Finali'ni düzenleyerek uluslararası organizasyonlardaki rüştünü ispat ettiğini" söylemiş, ancak ne var ki TFF'nin rüştünü ispat ettiği final maçının oynandığı stadyum olan Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu, EURO 2016 Finalleri'nin oynanacağı stadyumlar arasına girememiştir. Bu durum karşısında bizler, TFF'nin rüştünü ispat ettiğine ilişkin TFF Başkanının iddialı açıklamalarına şüpheyle bakmaktayız. Kuvvetle muhtemeldir ki, bu açık çelişki üzerine her vesileyle stadımıza olan beğenisini açıklayan başta Sayın M. Platini olmak üzere UEFA yetkilileri de TFF'nin rüştünü ispat ettiğine dair, Sayın Başkanın açıklamasına itibar etmeyeceklerdir.


TFF'nin adaylık başvurusunun değerlendirileceği, Mayıs 2010 tarihinde UEFA tarafından başvurunun kabul edilmesi halinde ve ancak bu tarihte başlansa bile en geç 2016 yılında stadımızın çevresindeki otopark sorunu kalıcı olarak kolaylıkla çözülebilecek bir durumken, bugün mevcut çevresel durum, stadımızın EURO 2016'da ev sahipliği yapacak stadyumlar arasında olmamasına gerekçe olarak gösterilmiştir. Hal böyleyken henüz tek bir kazma vurulmamış stadyumların EURO 2016'ya hazırlanmasının bir sorun olarak görülmemesi ise tam bir çelişkidir.

En az seçilen şehirler kadar potansiyelleri olan Trabzon, Ş.Urfa, Diyarbakır gibi şehirler böyle bir organizasyon için ev sahipliği yapmaya neden layık görülmemiştir.? Bunun herkesçe kabul edilebilecek mantıklı bir izahı var mıdır? Bu iller, 2016'ya kadar hangi kriterleri sağlayamayacağı düşüncesiyle bu organizasyon çerçevesinde yer bulamamıştır?

Asya ve Avrupa kıtaları arasında uzanan İstanbul, ev sahibi adayı olduğu her organizasyonunda "kıtaları birleştiren şehir" imajı ile ön plana çıkmış ve bu güçlü yönü ile aday olduğu her organizasyonda ev sahipliğine seçilmişken, İstanbul'un Asya kıtasında bulunan parçasının ve bu parçasında mevcut potansiyelin EURO 2016 organizasyonu dışında tutulmasının akla sığan bir izahı var mıdır?
Organizasyonun dışında kalan bu büyük alanın kapasitesi ve potansiyeli diğer aday şehirlerin toplamından daha büyük değil midir? Bu durum hangi objektif gerekçe ile komite tarafından göremezden gelinmiştir?

EURO 2016 Organizasyonu kapsamında yapılması planlanan stadyumların, mimari konsept proje işi için teklif veren şirketlerin arasında Sayın Ahmet Güvener ve Sayın Orhan Gorbon'un halen Türkiye temsilcisi oldukları şirkette var mıdır? Bu şirketin verdiği teklifin tutarı nedir? Söz konusu iş, bu şirketin teklifinin şüpheli görülmesi üzerine çok daha düşük bir fiyatla başka bir şirkete verilmiş midir? "
FENERBAHCE SPOR KÜLÜBÜ

İşte yapılan açıklama böyle.Sadece Şükrü Saraçoğlunun organizyona alınmayışından değil yapılan teknik hatalar , avataj ve dezavantaj bir arada değerlendirilemeyişinin getirdiği sorunlar seçilen illerin hangi kriterlere göre şeçildiğini vb. soruları sorgulamış yöneticiler.

Peki İnönü stadı yerine Saraçoğlu seçilemezmiydi.Bence yerinde bir karar olurdu.İnönü bulundugu yer bakımından guzel bir stad ama madem önemli olan kapasite ve stadın modernliği Şükrü saraçogluna gore kıyaslanmaz boyutta.
Sayın TFF başkanımız Mahmut Özgenere yöneltilen bi soruda ;
- "Neden İnönü ve Şükrü Saracoğlu Stadı'nı düşünmediniz?" şeklindeki sorusu üzerine de Özgener şu yanıtı verdi:

"Atatürk Olimpiyat Stadı revize edilecek statlarımız arasında yer alıyor. Mevcut haliyle kullanılmayacak, kapasitesi arttırılacak ve üstü de kapatılacak. Final için belli bir kapasitenin üzerinde olması gerekiyor. İnönü Stadı'nın kapasitesi final maçı oynanmasına yetmiyor. Şükrü Saracoğlu da önemli bir stadımız, ancak farklı kriterler ön planda olduğu için Seyrantepe'deki Türk Telekom Arena tercih edildi."

Bana göre gazeteci sorduğu sorunun cevabını alamamış ve geçiştirilmiştir.Bakalım 155 gün sonra görücez gönül ister ki turnuva bizim ulkemızde olsun(Eğer ev sahibi olursak finallere direk katılcaz yoksa elemelerde gene kansere olcaz ) ama ben pek umutlu değilim.

10 Aralık 2009 Perşembe

Mustafa Denizli


Rüştü, İbrahim Kaş, Sivok, Ferrari, İbrahim Üzülmez, Ekrem (Dk. 68 Nihat), Ernst, İbrahim Toraman, Fink (Dk. 77 Uğur), Tello (Dk. 87 Nobre), Bobo

Yukarıdaki isimler Beşiktaş'ın kazanmak zorunda olduğu maçta CSKA Moskova karşısındaki kadrosunu oluşturuyor. İlk onbire baktığınız zaman asli görevi hücum olan sadece 2 futbolcu var Tello ve Bobo. Hadi diyelim ilk yarı oyunu rölantide oynayıp ikinci yarıda bulacağı muhtemel bir golle maçı kazanmayı düşündü nam-ı diğer kahin. Peki o zaman 0-1 geriye düştükten sonra neden 68. dakikaya kadar oyuncu değişikliği yapmak için beklenildi? Ya da mağlup durumdayken neden oyuna Uğur İnceman girdi? İbrahim Kaş koca 90 dakika neden sahada kaldı da gol atmak zorundayken Tello çıktı Nobre girdi?

Bunların mantıklı bir izahının olması mümkün değil. Belki Beşiktaş hücumu kuvvetli bir takım değil. Belki gol atmakta zorlanıyor. Hadi ilk yarıyı 0-0 bitirmek istedi diyelim. Ama devreye mağlup giriyorsun ve maçı kazanmak zorundasın. Fakat yapılan değişikliklere bakıyorsun hiç bir şekilde risk almadı Mustafa Denizli. Peki nasıl kazanacaksın maçı? Hasbelkader atacağın bir golle mi?

Mustafa Denizli'ye büyük hoca diyorlar. Bana bir tane büyük hoca gösterin kazanmak zorunda olduğu maça iki hücum oyuncusuyla çıkmış olan. Bana bir tane hoca gösterin takımı mağlup durumdayken risk almadan maçı kazanmaya çalışan. Ya da bana deyin ki "Mustafa Denizli dün akşamki hamlelerini maçı kazanmak için yapmadı. Öyle bir amacı zaten yoktu."

1 Aralık 2009 Salı

Kangren...


Fenerbahçe son haftalarda iyi gitmiyor. Bana göre bunun başlıca sorumlusu futbolcuların sorumsuz hal ve hareketleri. Galatasaray maçına kadar bir bütünlük içinde hareket eden futbolcular o maçtan sonra sanki lig bitmiş gibi işi saldılar. İşin garibi bu kötü gidişe kimse dur demiyor ve Fenerbahçe gün geçtikçe daha kötü gidiyor.

Madem bu işte futbolcuları sorumlu tutuyoruz o halde biraz daha açık konuşalım ve isim verelim.

1-) Roberto Carlos: Geldiği günden bu yana takıma ciddi bir katkı sağlamadı. Hoş takım oyununa katkısı olsun diye mi getirildi yoksa “merchandising” dediğimiz zımbırtı için mi transfer edildi, o ayrı konu. Ancak gerçek olan bir şey var ki Fenerbahçe ve Fenerbahçe’nin hedefleri pek kendisinin umrunda değil. Sene başından beri envai çeşit yabancı medyaya transferi ile ilgili açıklamalar yapıyor ve Fenerbahçe’deki yetkili insanların bu açıklamalara karşın, sadece internet sitesinden “yalanlayıcı” nitelik taşıyan açıklamaları bu yaraya merhem olamıyor. Onun için artık bu “yalanlayıcı” nitelik taşıyan açıklamaların ötesine geçilmeli ve bu konuda somut adımlar atılmalı.

2-) Daniel Gonzalez Güiza: Güiza’ya da baktığınız zaman Carlos’tan pek farkı yok. O da burada mutlu değil ve o da Carlos gibi her fırsatta yabancı medyaya ayrılmak istediğini söylüyor. Takıma katkı sağlayamadığı gibi zarar da veriyor. Özellikle bu son haftalarda ayyuka çıktı. Beşiktaş maçı öncesinde antrenmanı terk etmesi aslında cezai yaptırım gerektiren bir hareket. Fakat bakıyorsunuz kimsenin bir şey yaptığı yok. Adam her fırsatta burada mutlu olmadığını belirtiyor nedir bu adamdaki ısrar anlamış değilim.

Fenerbahçe’de bu iki futbolcu kangren yaratıyor. Belki Carlos ve Güiza haricinde problemli başka adamlar da vardır. Mesela akla ilk Kazım geliyor değil mi? Ama o en azında Twitter hesabından Beşiktaş ile ilgili espri yapıyor. Belki yaptığı hoş değil ama en azından ilgili olduğu belli oluyor. Ama Carlos ve Güiza takımının başarısından çok kendilerini düşünüyor ve böyle olunca arkadaşlık ortamı tesis edilemiyor. Oysa başarı arkadaşlık ortamının sağlanmasıyla gelir. Aslında Daum’un sene başında bu ortamı sağlamak için faydalı girişimleri oldu. Fakat son günlerde ipin ucu kaçtı. Özellikle Galatasaray maçından sonra iş abartıya dönüştü ve şimdi görünmeyen bu sorunlar günyüzüne çıktı.

Aslında çözüm belli. Nasıl ki kangren hastalığında gerektiğinde ilgili uzuv kesiliyor burada da kangren yaratan oyuncuyu takımdan keseceksin. Üzerindeki formanın hakkını vermeyen, sorumlu olduğu insanlara karşı görevlerini yerine getirmeyen o adamlara gereken cezaları vereceksin. Böyle yapmadığın takdirde başarılı olman mümkün değil. Madem kimse Fenerbahçe’den büyük değildir. O zaman bunu lafta bırakma pratiğe geçir.

29 Kasım 2009 Pazar

Barcelona 1-0 Real Madrid


Sezon başında La Liga'nın fikstürü belli olduğundan beri beklenen maç bu akşam oynandı. Futbol olarak baktığınız zaman "Dağ fare doğurdu." demek yanlış olmaz. Hem Pellegrini'nin hem Guardiola'nın defansif anlayışları bunda önemli bir etken oldu. Pellegrini çift forvetinden tekini feda ederken aynı şekilde Guardiola da İbrahimoviç'i yedekte bekletti.

İlk yarıya baktığınız zaman topla daha çok oynayan takım Barcelona'ydı. Ancak bu oyun Barcelona'ya hücumda bir etkinlik getirmedi. Buna karşın Real Madrid'in düşüncesi ise orta sahada kazanılan toplarda Ronaldo ve Kaka'yla etki olmaktı. İlk yarıda Ronaldo ve Marcelo Real Madrid adına çok önemli pozisyonlardan yararlanamazken Barcelona sadece Henry'nin dar açıdan yaptığı vuruş ile heyecanlandırdı.

İkinci yarı öncesinde kanaatim Barcelona'nın bu maçı kazanmak istiyorsa mutlaka İbrahimoviç'in oyuna girmesi gerektiği şeklindeydi. Nitekim Guardiola devre arasında olmasa da aklın yolunun bir olduğunu gösterdi ve 50'de İbo'yu oyuna aldı. Tabi çıkan oyuncunun Henry olması şaşırtıcıydı. Tedbiri elden bırakmak istemedi büyük ihtimalle. 56'da Dani Alves'in ortasında İbrahimoviç topa gelişine düzgün bir vuruş yaparak takımını öne geçirdi. Bu gol maçın tansiyonunu yükseltti heyecanlı hale getirdi. Golden birkaç dakika sonra Busquets kırmızı kartla atılınca Real Madrid bundan cesaret alarak Barcelona'nın üstüne gitmeye başladı. Bu dakikalarda Pellegrini risk alıp oyuna hücumcu sokacaktı ve bu doğrultuda Benzema'yı oyuna aldı. Ama çıkan oyuncu o dakikalarda etkili olan Ronaldo oldu. Bana göre Ronaldo'nun yerine başka bir ismin alınması gerekirdi. Daha sonra oyuna Raul de girdi ve Real Madrid sahada 3 forvetle oynamaya başladı. Real Madrid 10 kişi kalana dek bazı pozisyonlara girse de başarılı olamadı. Lassana Diarra atıldıktan sonra Real Madrid'in tüm şevki kırıldı ve Barcelona 3 puanı alan taraf oldu.

Barcelona maçı kazansa da çok da hakedecek bir futbol oynamadı. Doğrusu beklentilerin altında kaldı. Keza Real Madrid de ancak Barcelona 10 kişi kaldıktan sonra organize ataklar yaptı. Doğrusu El Classico futbol olarak sınıfta kaldı demek yanlış olmaz.

Son olarak Barcelona'da hakkı verilmesi gereken biri var. O da kaptan Carles Puyol. Bugün gerçekten Barcelona'nın en iyisiydi. Çok kritik müdahalelerde bulundu belki de takımının galip gelmesinde başroldeydi.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Fenerbahçe 1-3 Kasımpaşa


Yazıya öncelikle Sezar'ın hakkını Sezar'a vererek başlamak lazım. Kasımpaşa bu akşam gerçekten hakettiği bir galibiyet aldı. Sahanın her bölümünde Fenerbahçe'den daha iyilerdi ve çok daha fazla gol pozisyonuna girdiler.

Kasımpaşa maça Volkan'ın hatasından bulduğu golle başladı. 4 dakika sonra ise Güiza beraberliği getirdi. Fakat Fenerbahçe daha iyi oynayacağına daha kötü oynamaya başladı. İlk yarının sonuna kadar Kasımpaşa girdiği çok net pozisyonları değerlendirebilse maçı ilk yarıdan koparabilirler tarihi bir galibiyete imza atabilirlerdi.

İkinci yarı ilk yarının kaldığı yerden devam etti. Kasımpaşa yine pozisyonlara giriyor ve 47'de tekrar öne geçiyordu. Fenerbahçe bu gole reaksiyon gösteremezken Kasımpaşa pozisyonlara girmeye devam ediyordu. 81'deki golle birlikte Fenerbahçe'nin tüm umutları tükeniyor Kasımpaşa haklı bir galibiyetle sahadan ayrılıyordu.

Geçen hafta Beşiktaş maçında da söyledim bu hafta da söylüyorum. Fenerbahçe'nin toparlanması çok zor değil. Futbolcuların akıllarını başlarına devşirmeleri yeterli olacaktır. Sonuçta 8'de 8 yapanlar yine aynı insanlar.

Fenerbahçe bu mağlubiyetle kredisini tüketti. Ama şansı var hala lider. Onun için kaybedilmiş tek şey önemli bir puan farkı. Artık Azizsilin mi yaparlar Daumbiyotik mi yaparlar bilmem? Yoksa bu Beşiktaş aradan sıyrılırsa Mustafa Denizli başlayacak yine çok bilmiş konuşmalarına.

26 Kasım 2009 Perşembe

Şampiyonlar Ligi 5. Hafta

Şampiyonlar Ligi'nde 5. hafta geride kaldı Daha önceki haftalarda bir üst tura çıkmayı garantileyen takımlar arasına bu hafta Fiorentina ve Arsenal de matematiksel olarak katılmayı başardılar. Bordeaux, Manchester Utd, Chelsea, Porto ve Sevilla ile birlikte toplamda 7 takım üst tur biletlerini ceplerine koydular. Bu haftanın bir enteresanlığı da oynanan 16 maçın 15'i alt bitti.



Kuralar ilk çekildiğinde A Grubunda Bordeaux'nun Juventus ve Bayern Münih zorlamasını bekliyorduk. Ama Bordeaux hiç zorlanmadığı gibi ne Juventus ne de Bayern Bordeaux'yu zorlayabildi. Bordeaux takımı gerçekten çok sağlam bir takım olmuş. Son maçta Maccabi'yi yenerlerse 16 puan yapacaklar ve bunu yapabilecek bu sene sadece 3 takım var. Diğerleri Chelsea ve Arsenal. Juventus ve Bayern ise iyi değiller. Zaten sonuçlardan da belli oluyor. Son hafta Torino'da karşılaşacaklar. Bu maçın bir iyi yanı başka bir maçla alakası olmayacak olması. O maçın skoruna göre gruptan çıkacak 2. takım belli olacak. Juventus Bayern'e göre biraz daha iyi durumda maç da kendi sahasında ve beraberlik Juve'ye yetiyor. Bir hata yapacaklarını zannetmiyorum.



Beşiktaş'ın grubu da ilginç bir hal aldı. Manchester gruptan çıkmayı garantiledi. 2. takım olma yolunda Wolfsburg avantajlı. Keza CSKA'nın dalider hariç herşey olma ihtimali var. Beşiktaş Old Trafford'ta aldığı mucizevi galibiyetle Avrupa Ligi şansını sürdürdü. Son hafta maçları birbirine girmiş durumda. Maçların birinde atılacak bir gol diğerini direkt olarak etkileyecek. Averaj hesapları karışık olduğu gibi maçların gidişatları da çok karışık olacak son hafta.



C Grubunda Real Madrid son maçlar öncesi liderliğe yükselmesine rağmen gruptan çıkmayı henüz başaramadı ama çok yaklaştı. Son maaçta Marsilya'ya 3 farklı yenilmezlerse gruptan çıkacaklar. yenileceklerini sanmıyorum. Milan ise Marsilya'yı kendi sahasında yenemedi ama son hafta grubun zayıf halkası ve iddiasız takımı Zürich'le karşılaşacaklar. Onları yenip bu işi bitireceklerdir.

D Grubunda bu hafta liderlik mücadelesi vardı. Gruptan çıkmayı daha önce garantileyen Chelsea ve Porto Dragao Stadı'nda karşılaştı. Mücadeleyi kazanan Chelsea liderliği de garantiledi. Apoel ile Atletico Madrid arasındaki Avrupa Ligi mücadelesinde de Atletico avantajlı olan taraf. Son hafta Apoel Chelsea deplasmanına giderken Atletico içeride Porto'yu ağırlayacak. Muhtemelen hem Chelsea hem Porto yedek ağırlıklı kadrolarla çıkacaklar. Bu durumda kendi sahasında oynayan Atletico daha avantajlı demek yanlış olmaz.



E Grubunda sürpriz bir şekilde Fiorentina ve Lyon gruptan çıktı. Liverpool ise özellikle Lyon'dan yediği son dakika golleriyle elendi. Artık son hafta lideri belirleyecek maçlar oynanacak. Fiorentina'nın deplasmanda Liverpool'u yenmesi kolay olmadığına göre Lyon bu konuda avantajlı demek yanlış olmayacaktır.



F Grubunda liderlik bir kez daha el değiştirdi ve son şampiyon Barcelona liderliğe yükseldi. Fakat hala gruptan çıkabilmiş değiller. Dinamo Kiev ile zor koşullarda bir maç yapacaklar 3 farklı yenilmezlerse gruptan çıkacaklar. Inter ise son maçta içeride Rubin Kazan ile karşılaşacak. Rubin Kazan ne kadar tehlikeli bir takım olduğunu gösterdi ama Inter'in kendi sahasında işini zora sokmasını beklemiyorum. Bu grupta başka bir enteresanlık da deplasmanda Barcelona'yı yenmeyi başaran Rubin Kazan'ın içeride hiç galibiyet alamamış olması. Şu maçta Dinamo Kiev'i yenselerdi çok önemli bir iş başarmış olacaklardı.



G Grubunda Sevilla çıkmayı garantilemişti. Fakat son 2 maçta galip gelemeyerek şaşırtıyorlar. Son maçta deplasmanda Unirea'ya yenildiler. Ama son hafta Glasgow Rangers'ı Ramon Sanchez Pizjuan'da yenip lider olarak gruptan çıkacaklardır. Stuttgart ise son 2 maçta aldığı 4 puanla grubu ikinci bitirme şansını sürdürdü. Son hafta Unirea ile Almanya'da yapacakları maç ikinci takımı belirleyecek. Unirea Urziceni gösterdiği performansla bu gruptan çıkmayı haketti. Yine bu maçın da tıpkı Juve-Bayern maçı gibi diğer maçlarla alakası olmayacak.



H Grubunda Arsenal son maçlar öncesi liderliği de garantiledi. Artık bu aşamada bir işleri kalmadı. Olimpiakos ise deplasmanda Alkmaar ile berabere kalarak çok önemli bir puan aldı. Son maçta içeride Arsenal ile oynayacaklar. Büyük ihtimalle Arsene Wenger yedeklere şans verecektir. Olimpiakos da içeride oynamanın avantajından faydalanarak en kötü 1 puan alıp gruptan çıkmayı başarır. Standart Liege ise ikinciliği kovalayım derken üçüncülükten de olmamayı düşünmek zorunda kaldı. Az Alkmaar ise tam bir hayalkırıklığı yarattı.

Şampiyonlar Ligi'nde önceki seneler de son maçlar öncesi en az 10 takım gruptan çıkmayı garantilerdi. Faakat bu sene bu sayı 7'de kaldı. Bu da heyecan katsayısını biraz daha artırdı.

Manchester Utd 0-1 Beşiktaş


Beşiktaş belki de Şampiyonlar Ligi'ndeki en zor maçında Manchester United'ı deplasmanda 1-0 yenerek hem tarih yazdı hem de Uefa Avrupa Ligi şansını son maça taşıdı.

Maçın ilk yarısına baktığımız zaman Manchester United aslında maça iyi başladı. Topun kontrolü onlardaydı ve çok rahat pozisyon buluyorlardı. Fakat gerek oyuncuların tecrübesizliği gerek Beşiktaş savunmasındaki oyuncuların iyi oyunu golün gelmesini engelledi. Derken 20.dakikada Tello'nun şutu Rafael'e çarptı ve Ben Foster önünde seken topa müdahale edemedi böylece Beşiktaş galibiyet golünü attı. Bu golden ilk yarının sonuna kadar Manchester Beşiktaş üzerinde ciddi bir baskı kurdu. Fakat yine gole ulaşamazken ilk yarının sonlarına doğru Fink'in Tello'nun golünden daha net bir pozisyonda topu dışarı atması Beşiktaş'ı ikinci golden etti.

İkinci yarı doğal olarak Manchester'ın daha baskılı olmasını bekliyorduk. Fakat bu baskılı oyun Manchester'a hiçbir şey getirmedi. Duraklama dakikalarına kadar Beşiktaş Avrupa Şampiyonu olan Yunanistan milli takımı gibi iyi savunma yaptı ve rakibine ciddi bir pozisyon vermedi. Duraklama dakikalarında ise Rüştü iki mükemmel kurtarışla Manchester golüne mani olunca Beşiktaş 23 maçtır yenilmeyen Manchester'ı yenmeyi başardı.

Maçtan önce Beşiktaş'ın kazanmasını istemiyordum. Çünkü bir Fenerbahçeli olarak Mustafa Denizli'nin sürekli çıkıp konuşmasını antipatik buluyorum. Fakat özellikle son dakikalardaki mücadeleyi gördükten sonra eğer Beşiktaş bu maçı kazanamamış olsaydı gerçekten üzülürdüm.

Son olarak Obertan ve Macheda gibi oyuncuları görünce kalkıp Beşiktaş yedek takımı yendi demek çok büyük bir haksızlık olur bana göre. Beşiktaş kesinlikle çok önemli bir galibiyet elde etti. Söylenecek tek bir şey var. Helal olsun!

25 Kasım 2009 Çarşamba

Barcelona 2-0 Inter


Aslında maçla ilgili çok fazla şeyler yazmaya uzun uzun konuşmaya gerek yok. Zaten herkes Barcelona'nın ne olduğunu ne oynadığını biliyor. Nitekim Barcelona dün ilk yarıda oynadığı futbolla maçı sonuna kadar hak etti zaten.

Barcelona maça çok istekli, hırslı ve agresif başladı. Çünkü galip gelememeleri durumunda geçen sene şampiyon olarak tamamladıkları turnuvaya veda etme ihtimalleri çok yükselecekti. Barcelona oynadığı futbolun sonucunu henüz 10.dakikada aldı zaten. Pique Barcelona'yı öne geçirdi. Fakat Barcelona skor avantajını yakalamış olmasına rağmen durmadı devam etti. Bu kez 26.dakikada tipik Barcelona gollerinden birini izledik. Yanılmıyorsam Iniesta'nın mükemmel pasında Daniel Alves içeriye iyi orta kesti. Pedro Rodriquez de 2-0 yaptı. İlk yarı bu skorla biterken Inter kaleyi bulan ilk şutunu 43.dakikada çekebildi.

İkinci yarı ilk yarıya göre daha ağır bir tempoda oynandı. Barcelona haklı olarak haftasonu oynayacağı kritik maçı düşünerek oyunu rölantiye aldı. Fakat bunu yaparken de rakibine çok ciddi bir pozisyon vermedi. Zaten Inter'in maçtaki en tehlikeli pozisyonu duraklama dakikalarında yaşandı. Bir duran top organizasyonu sonucu Motta'nın kafa vuruşu dışarı gitti ve maç Barcelona'nın 2-0 üstünlüğü ile sonuçlandı.

İstatistiklere baktığınız zaman Barcelona hem daha çok koşan hem de Inter'den daha çok pas yapan bir takımdı dün akşam. Maçın bir de Nou Camp'ta olması eklenince her şey Barcelona'nın istedği gibi gitti. Böyle bir ortamda Barcelona'nın istemediği bir sonucun çıkması çok muhtemel değildi. Jose Mourinho da herhalde teknik direktörlük kariyeri boyunca ilk defa bir maçta bu kadar çaresiz kaldı.

24 Kasım 2009 Salı

"9-1İt was like a dream.brilliant" JD.


Jermein Defoe yapılan bir röportajda böle diyor.
Haftasonu Premier lig tarihinde ender görülen bir skor 9-1. Tottenham kendi evinde ligin bana göre savunma yönüyle iyi takımı Wigan Atletic i tam 9 golle geçerken hem kendi rekorunu egale ediyor hemde Defoe bir maçta 5 gol atarak Andy cole ve Alan Shearer dan sonra bunu yapan 3. oyuncu olarak lig tarihine geçiyor. Goller aslında birbirinin kopyası gibi wiganın sol kanadın dan lennonın yaptıgı ortalar veya tasıdıgı toplar ve aynı kanattan defoe atılan ara paslar.ilk yarının sadece 9 dk crouch attığı golle 1-0 bitmesi de ilginç.ikinci yarı tam 9 gol izledi seyirciler.
işte totthenamın ligdeki en gollü karşılaşmaları;
27.03.1965 Wolverhampton Wand. 7-4 Division One
11.03.2000 Southampton 7-2 Premiership
11.10.1958 Everton 10-4 Division One
15.04.1963 Liverpool 7-2 Division One

Duyduğuma göre Wigan lı futbolcular o gün maça gelen taraftarların paralarını geri ödiceklermiş.Bence çok doğru bir karar.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Beşiktaş 3-0 Fenerbahçe


Beşiktaş kendisi için "tamam ya da devam" niteliği taşıyan maçta Fenerbahçe'yi rahat bir şekilde yendi. Doğrusu galibiyeti daha çok isteyen taraf Beşiktaş'tı ve futbol şansı da onların yanındaydı.

İlk yarıda iki takım da olabildiğine dengeli bir görüntü verdi. Beşiktaş maça hızlı başladı. Daha sonra Fenerbahçe dengeyi kurdu. İlk yarı pozisyon açısında oldukça kısırdı. Son dakikada Alex'in direkten dönen şutu Fenerbahçe'nin maçtaki en tehlikeli pozisyonunduydu.

İkinci yarıda işler Beşiktaş lehine dönmeye başladı. Önce Emre sakatlandı. Sonra Beşiktaş Fink'in mükemmel golüyle öne geçti. 3 dakika sonra Bobo'nun attığı gol Beşiktaş'ın galibiyetini tescilledi. 2-0'dan sonra Fenerbahçe'nin maçı döndürmesi mümkün değildi. Kazım'ın kırmızı kartı ve Uğur İnceman'ın ofsayttan attığı gol tabelayı belirledi ve Beşiktaş şampiyonluk yarışa resmen dahil oldu.

Beşiktaş bugün haklı bir galibiyet aldı. Maçın adamı ise yaptığı iki asist ile İbrahim Üzülmez oldu. Beşiktaş sezon başından beri ilk defa bir maçta 3 gol attı. Bakalım bu performans ilerleyen haftalara sirayet edecek mi? Yoksa bu atılan 3 gol Fenerbahçe'nin kötü olmasından mı kaynaklandı? Bekleyip göreceğiz.

Fenerbahçe'de Galatasaray maçından beri yaşanan bir gayriciddilik bir laubalilik gidiyor. Bugün hakem İbrahim Üzülmez'le Gökhan Gönül arasındaki pozisyonda penaltı verse ya da Alex'in çektiği şut gol olsa zayıf bir ihtimal dahi olsa belki maçı kazanırdı. Ama maçın sonuna kadar maç Beşiktaş'ın hakimiyetinde geçerdi.

Sonuç olarak Beşiktaş haklı bir galibiyet elde etti. Fenerbahçe ise kötü oynadı. Ama Fenerbahçe'nin düzelmesi için çok ekstra işlere gerek yok. 8'de 8 yaparken futbolcuların ruh hali nasılsa, nasıl her topa basan, ısıran, mücadele eden bir takım görüntüsü içerisindeyse, nasıl her pozisyonda belki yanlış belki sevimsiz bir davranış ama hakeme itiraz ediyorlarsa öyle olmak zorundalar. Aksi takdirde başarılı olmaları mümkün değil.

17 Kasım 2009 Salı

barca sevgisi








Basklardan İspanyol açılımı

Bask parlametosu artık İspanya'nın maçlarını Bask bölgesi'nde oynayabilmesi yönünde karar aldı.Karar sadece futbolu değil İspanya Bisiklet Turu'nu da içeriyor.İspanya Bisiklet Turu içinde artık Bask bölgesi de yer alacak.
Bu arada İspanya'nın oynadığı Bask bölgesi'nde oynadığı son maç SAN MAMES'de Türkiye'ye karşı.Aha da yukarıdaki de o günden kalma bir foto....

Şimdi bu "açılım" kandırmacası bizde de devam ediyo ya hadi benden de bi fikir gelsin.Bizim Milli Takım da bir maçını Diyarbakır'da oynasın bakalım.Ne dersiniz???????

13 Kasım 2009 Cuma

he bir ne bir

Bırak İETT yi stadda bile önlemini alacaan kardeşim

5 Kasım 2009 Perşembe

Fenerbahçe 3-1 Steaua Bükreş


Fenerbahçe UEFA Avrupa Ligi 4. maçında kendi sahasında Steaua Bükreş'i 3-1 yenerek grupta liderliğini sürdürdü ve gruptan çıkmak için önemli puanlar kazandı.

Fenerbahçe maça kötü başlamadı. Skor avantajını yakalayana kadar pozitif futbol oynamaya çalışan bir Fenerbahçe vardı. 15.dakikadaki golden sonra ise oyunu rölantiye almaya çalışan bir Fenerbahçe vardı. Fakat orta sahada özellikle Emre'nin hatalı pasları Fenerbahçe'yi zor duruma düşürdü. Bu dakikalarda Steaua Bükreş ayağa hızlı paslarla Fenerbahçe'nin dengesini bozmaya çalıştı ve bunda da başarılı oldu. 38.dakikada Kapetanos beraberliği getirdi ve ilk yarı böyle bitti.

2.yarıya Fenerbahçe yeniden öne geçmek için iyi başladı. 51.dakikada Bilica ile bir duran top organizasyonundan golü bulunca Fenerbahçe yine geri çekildi. Bu golden sonra Steaua Bükreş oyuncu değişiklikleriye risk almaya başladı ama Alex 68'de attığı golle Fenerbahçe'yi rahatlattı. Sonraki dakikalarda Fenerbahçe önemli pozisyonlara girse de golü bulamayınca maç 3-1 tamamlandı.

Fenerbahçe bugün 3-1'lik bir galibiyet almış olsa da oynadığı futbol tatmin edici değildi. Savunmada Lugano'nun hücumda Alex'in iyi oyunları Fenerbahçe'ye galibiyeti getirdi. Fenerbahçe'nin attığı gollere baktığınız zaman biri Alex'in kişisel becerisi, biri duran top, biri de savunma hatasından atılan goller. O yüzden skor yanıltıcı olmasın.

Şampiyonlar Ligi 4. Hafta



Şampiyonlar Ligi'nde 4 maçlar geride kaldı ve bir üst tura çıkan takımlar yavaş yavaş belli olmaya başladı. A Grubunda Bordeaux, B Grubunda Manchester United, D Grubunda Chelsea ve Porto, E Grubunda Lyon, ve G Grubunda Sevilla bir üst tura çıkmayı matematiksel olarak garantilediler.

A Grubunda Bordeaux gerçekten çok iyi performans gösterdi. Gerçi bu hafta Bayern ile oynadıkları maçta skor 0-0'ken Bayern'in penaltısı verilmiş olsa maç çok farklı gelişebilirdi. Ama futbol böyle bir oyun işte. Orada rakibinizin penaltısı verilmez sonra duran toptan bir gol atarsınız ve maçı alırsınız. Ama futbol nasıl bir oyun olursa olsun Bayern'in kendi sahasında oynarken rakibi kim olursa olsun böyle şeylere muhtaç olmaması gerekir. Bu iki takım birbirleriyle oynarken Juventus Maccabi ile oynamayı avantaja çevirdi ve Bayern'in işi gittikçe zorlaştı. Son iki maçta Juventus'un Bayern Münih'e geçileceğini zannetmiyorum.



Beşitaş'ın grubunda da Manchester United son maçta zorlansa da gruptan çıkmayı başardı. Hiç kimse CSKA'dan böyle bir performans beklemiyordu. Avrupa Ligi için çok önemli bir puan aldılar ama aslında galibiyeti kaçırdılar. Wolfsburg ise Beşiktaş'ı yenerek 2.lik için çok önemli bir adım attı. 5. hafta Beşiktaş Old Trafford'a gidecek. CSKA ise içerde Wolfsburg'u ağırlayacak. Beşiktaş'ın Manchester'a mağlup olacağını düşünürsek, CSKA bir puan alırsa Avrupa Ligi'ne gidecek.



C Grubunda Milan ve Real Madrid 7'şer puanla yollarına devam ediyorlar. Hemen arkalarında Zürih'le üst üste 2 maç yapmanın avantajını kullanan Marsilya var. 5. maçlarda Milan'ın içeride Marsilya'ya yenilmeyip son maçta da Zürih'i mağlup edip gruptan çıkacağını düşünüyorum. Real Madrid de kalan 2 maçta en az 4 puan alacaktır. Zaten Fransız takımlarının 3'ünün birden üst tura çıkmaları Şampiyonlar Ligi'nin en büyük sürprizi olur.

D Grubu Atletico Madrid'in zor durumda olmasından dolayı dengesiz bir grup oldu. Bir tarafta Chelsea ve Porto diğer tarafta Atletico ve Apoel. Chelsea ve Porto bundan sonra liderlik mücadelesi yapacaklar. Büyük ihtimal Chelsea grubu lider bitirecektir.



E Grubunda Lyon dün akşam son dakikada attığı golle gruptan çıkmayı başardı ve Liverpool'u zor duruma soktu. Fiorentina ise fikstür avantajıyla puanını 9 yaptı. 5. hafta Lyon'u Floransa'da yenmeyi başarbilirlerse gruptan çıkmayı garantileyecekler. Liverpool'un gruplarda elenecek olması sürpriz gibi gözükse de son yıllarda Şampiyonlar Ligi'nde bir İngiliz hegemonyası vardı. O yüzden bir İngiliz takımının grup aşamasında elenmesi bence o kadar da kötü değil.



F Grubunda herkes Barcelona ile İnter başlarını alıp gider düşünürken Rubin Kazan ve Dinamo Kiev iyi performans göstererek grubu Şampiyonlar Ligi'nin en heyecanlı grubu haline getirdiler. Barcelona Rubin Kazan'a 5 puan kaybederken İnter dün son 5 dakikada attığı 2 gol ile maçı 1-2 aldı ve sonunculuktan liderliğe yükseldi. Eğer maçı kaybetmiş olsalardı gruptan çıkmaları çok zor hale gelecekti. Bu grupta kimin nereye gideceğini kestirmek zor. Ama en azında Dinamo Kiev sonuncu olacakmış gibi duruyor.



G Grubu Şampiyonlar Ligi'nin en zayıf grubu. Sevilla bu zayıf grubun kuvvetli takımı olarak grubu forse ediyor. Gruptan çıkmayı garantilediler. 2. takım konusunda Unirea Urziceni'yi şanslı görüyorum doğrusu. Son maçta içeride Stuttgart'ı yenerler gibi geliyor.



H Grubunda Arsenal matematiksel olarak gruptan çıkmayı başaramamış olsa da büyük ihtimalle lider olarak gruptan çıkacaklardır. 2. takım için Olympiakos avantajlı bence. İçerideki tek maçı Arsenal ile olsa bile Standart Liege'in kalan 2 maçta 3 puan alabileceğini sanmıyorum. Ek olarak bu grupta AZ Alkmaar'ın Wolfsburg gibi iyi performans göstereceğini sanıyordum. Yıllardır Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya çalışıyorlardı ve bu fırsatı iyi değerlendireceklerini düşünüyordum. Ama bırakın gruptan çıkmayı Avrupa Ligi'ne gitmeleri bile zor gözüküyor.

3 Kasım 2009 Salı

Beşiktaş 0-3 Wolfsburg


Bu maçın hikayesi bu akşam değil aslında 2 hafta önce başladı. Deplasmanda alınan 0-0 lık beraberlik ve Grafite'nin kırmızı kart görmesi Manchester'ın da CSKA'yı deplasmanda yenmesi Beşiktaş camiasını oldukça umutlandırmıştı. 2 haftadır devam eden Mustafa Denizli'nin hesapları da Wolfsburg'u çantada keklik bir takım gibi gösterdi. Bunların da mağlubiyette etkili olduğunu düşünüyorum.

Maç sanki Almanya'da oynanıyormuş gibi başladı. Wolfsburg çok ciddi bir üstünlük kurdu golü bulana kadar. Böyle başlayan bir maçta Beşiktaş'ın galip gelmesini beklemek hayalcilik olur. 15. dakikadaki golden sonra Wolfsburg'un da geri çekilmesiyle oyun biraz daha dengeye geldi ama Beşiktaş çok ciddi bir pozisyon üretemedi.

İkinci yarı da ilk yarının bittiği yerden aynı şekilde başladı. Wolfsburg savunmada kalıp az adamla çıkmaya çalışırken Beşiktaş bir kısır döngü içinde gol aramaya çalıştı. Fakat taraftarı en çok heyecanlandıran pozisyonlar Tabata'nın ceza sahası dışından çektiği şutlardı. Onun dışında ceza sahasında ancak karambollerde tehlike oluşturmaya çalıştılar ama çok net bir pozisyona giremediler. 80.dakika Dzeko'ya atılan ara pas Wolfsburg'u çok net bir pozisyona soktu. Hakan Arıkan ilk etapta başarılı olsa da Gentner'le karşı karşıya kaldı. Kaleden çıkmış durumda olunca golü yedi 0-2 oldu. Bu golden sonra zaten iş çığrından çıktı. Tribünler protestolara başladı. 3. gol de tuz biber ekti.

Maçtan önce Beşiktaş'ın temkinli oynaması gerektiğini aksi takdirde galibiyete fazla odaklanıp sürekli hücum etmeye çalışırken savunmada verilecek boşlukları Wolfsburg'un değerlendirip 3 puanı alabileceğini düşünüyordum. Fakat Beşiktaş ne temkinli oynayabildi ne de rakip üzerinde baskı kurabildi. Doğrusunu söylemek gerekirse Beşiktaş'ın ne yapmaya çalıştığı belli değildi.

Normal şartlar altında Wolfsburg'a mağlup olunduğunda herhangi birine fatura kesmek doğru olmaz. Ama Mustafa Denizli'nin 2 haftadır yaptığı hesaplar, verdiği demeçler Wolfsburg'u çantada keklik bir takım gibi gösterir biçimdeydi. Yine de basına böyle konuşup takımı maça doğru bir şekilde motive edeceğini düşünüyordum. Fakat bu akşamki tablo böyle bir motivasyonun olmadığını gösterdi. O yüzden bu mağlubiyetin bir numaralı sorumlusu Mustafa Denizli'den başkası değildir.

30 Ekim 2009 Cuma

Komik Olmayın !!!



Yine bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden oynadıktan sonra maçta yaşananlar yüzünden tartışmalar bitmek bilmiyor. Fakat durum bu kez biraz daha farklı. Galatasaray tarafından "Fenerbahçe'nin oyununa geldik." gibi bana göre komik iddialar geliyor. Özellikle Rijkaard ve Keita'dan.

Bu iki insan "Fenerbahçe'nin oyununa geldik" gibi açıklamalar yaptılar. Ya arkadaş! Fenerbahçe'nin maçı kazanmak için ortamı germeye ihtiyacı mı var? Daha önce 9 kere yenmiş zaten niye uğraşsın ki böyle şeylerle. Maçtan önceki kavga tamamen spontane gelişen bir olay. Belki o olay sinirlerini bozmuş olabilir futbolcuların. Ama tribün olayları ilk defa olmuyor. Sen buna oyuncularını hazırlayamadıysan senin kabahatin demektir. O yüzden böyle "Fenerbahçe'nin oyununa geldik" gibi şeylere girmeyin. Komik oluyorsunuz. Haldun Üstünel'in açıklamaları ise sadece sistemin bir gereğidir. O zırvaların üzerinde durmak abesle iştigal olur.



Cezalara gelince... Maçtan önceki hadisenin başrol oyuncuları Cristian ve Arda'ya herhangi bir ceza gelmemiş olması enteresan. Bilica ve Keita'nın cezaları da normal. Seyircisiz oynama cezası ise bana göre 3 maç olmalıydı. Neden bana göre diyorum? Hatırlayanlar vardır. Şampiyonlar Ligi'nde Roma-Dinamo Kiev maçı vardı. Hakem Anders Frisk'in başı yarılmıştı. O maçtan sonra Roma'ya 3 maç seyircisiz oynama cezası verilmişti. Bu olay düşünüldüğünde ceza 3 maç olabilirdi. Ama hafifletici sebepler de var. Sonuçta orada yapılan saldırı aslında direkt hakeme değil. Biraz "Kim vurdu?"'ya gitti Tarık Ongun.

Sonuç olarak verilen cezalar da çok anormallik yok. Kalkıp yaygara yapmaya da gerek yok. Ayrıca Tahkim'in sanki mecburmuş gibi cezalarda indirime gitmesine de gerek yok.

28 Ekim 2009 Çarşamba

ööle bi topçu...

Rijkaard'ı Anlayabilmek


Fenerbahçe maçındaki Galatasaray ilk onbirini görünce sene başında bildiğim fakat hem Fenerbahçe'nin hem Galatasaray'ın lige iyi başlamasından dolayı unuttuğum bir gerçeği hatırladım. O gerçek Frank Rijkaard'ın Galatasaray'da aslında ne yapmak istediğiydi.

Ankaragücü maçı ile başlayan eleştiri yağmurları Fenerbahçe maçından sonra yine Rijkaard'ın üstüne yağmaya başladı. Eleştiriler de genel olarak belli zaten. 4 tane hücum oyuncusuyla Kadıköy'de maça çıkılır mı? A,B,C planı falan filan...

Frank Rijkaard Türkiye'ye gelmiş farklı hocalardan biri. Belki de en farklısı. O yüzden bu farklı adamı iyi tanımak gerekiyor. Tanımak derken kariyeri değil tabi. Galatasaray'daki birincil amacını bilmekten bahsediyorum. Rijkaard'ın asıl amacı kafasındaki oyun sisteminin takım tarafından sahada başarılı şekilde uygulanması. "Ben bu takımı nasıl şampiyon yaparım." değil. O yüzden B planı, oyun şablonu gibi kavramlar üzerinden yapılan eleştiriler havada kalıyor. Pazar günü oynanan derbi de benim bu gerçeği hatırlamamı sağladı. Rijkaard Galatasaray için en zor deplasmanda oyun sisteminden hiçbir şekilde taviz vermedi. Belki de bu muhafazakar anlayış Galatasaray'a maçı kaybettirdi. Ama takımın her maç aynı oyunu oynayabilmesi için maç ve rakip ayırt edilmeksizin aynı düzen içerisinde sahaya çıkması gerekiyordu ve Rijkaard da bunu yaptı.

Tabi bu klişeleşmiş eleştirileri yapanları da mazur görmemize sebep olan bir ülke gerçeği var. O da "Galatasaray'ın her zaman şampiyonluğa oynaması" gerçeği. İşte bu gerçek üzerinden yola çıkıldığında bu tip eleştirilerin olumsuz sonuçlar alındığında yapılması normal. Eğer bu eleştirilerin yapılmasından rahatsız olunuyorsa anlamayanlar için yetkili birisinin çıkıp açık açık "Bizim ilk hedefimiz kafamızdaki oyun anlayışının sahada başarılı bir şekilde uygulanması, şampiyonluk ve kupalar daha sonra geliyor." demesi lazım. Ama Galatasaray'da kim çıkıp böyle konuşabilir merak konusu.

Burdan çıkarılacak iki sonuç vardır. 1-) Rijkaard eleştirilemez bir hoca değildir. Ama onu eleştirmek için ağızlara sakız olmuş laflardan sıyrılıp onun ne yapmaya çalıştığını anlamak gerekir. Daha sonra bu kadronun Rijkaard'ın isteklerine ne derece cevap verebileceği üzerinden eleştiriler yapmak daha doğru olacaktır. 2-) Sene başında şampiyonluğun en önemli iki favorisi olarak gösterilen Fenerbahçe ve Galatasaray arasında temel bir fark vardır. O da birinin hocasu şampiyonluğu hedefleyip takımını buna göre oynatırken, diğerinin hocası oynaması çok zor olan fakat oynandığında izleyene keyif veren bir oyun anlayışını takıma oturtmaya çalışmaktadır.

27 Ekim 2009 Salı

RİVER-BOCA

İKİ RESİM ARASINDAKİ FARK

Fenerbahce-Galatasaray maçı öncesi

Ertelenen Marsilya-PSG maçı öncesi

KİMDE NE VAR


Real Madrid'li oyuncuların kış sezonu arabaları Audi tarafından verildi.Madrid'de kış bu kadar sert diil ama gene de yakışır delikanlılara.

Raúl: Q7

Diarrá: R8 (5200 V10)

Higuaín: R8 (4200 V8)

Dudek: RS6 Avant Familiar Ranchera

Van der Vaart: A6

Benzema: A5 Coupé Cabrio

De la Red: A5 Coupé Cabrio

Kaká: RS6 Avant Familiar

Cristiano Ronaldo: RS6

Metzelder: Q5

Granero: Q5

Casillas: Q5

Van Nistelrooy: Q7 3000 tdi

Marcelo: Q7 3000 tdi

Pepe: Q7 3000 tdi

Gago: Q7 3000 tdi

Albiol: Q7 3000 tdi

Garay: Q7 3000 tdi

Guti: Q7 3000 tdi

Xabi Alonso: Q7 3000 tdi

Sergio Ramos: S5 S4200

Adán: A5 Cabrio

Drenthe: A5 Cabrio

Arbeloa: A5

26 Ekim 2009 Pazartesi

İŞTE BÖYLE.....



Muhabir: "Mesela sen hiç hayatında Fenerbahçe galibiyeti gördün mü? Galatasaray'ın buradaki en son galibiyeti 1999 yılında"
Sabri: "Görmedim abi‚ ben o zamanlar alt yapıdaydım"

Fenerbahçe 3-1 Galatasaray


Ligin zirvesindeki iki takımın Kadıköy'deki mücadelesinde 9 yıldır olduğu gibi kazanan yine Fenerbahçe oldu. Maç öncesine baktığınız zaman her iki takımın taraftarı da takımına güveniyor ve inanıyordu. Bundan daha doğal bir şey de olamaz. "İnanmıyorsan güvenmiyorsan niye bu takımı tutuyorsun?" diye sorarlar zaten.

İlk onbirlere baktığınız zaman Galatasaray her maç oynadığı oyunu oynamaya çalışan Fenerbahçe ise Galatasaray'ın bu oyunu oynamasını engellemeye yönelik bir kadro ile çıktı sahaya. Oyun da böyle oynandı zaten. Fenerbahçe'nin amacı rakibi oynatmamaktı. Maçın başından itibaren çok mücadele edip rakibi bozdular. Orta sahadaki baskı golü de getirdi. Erken gelen gol hiç şüphesiz Fenerbahçe'ye avantaj da sağladı. Bu gol dışında ilk yarıda pozisyonlara giren taraf yine Fenerbahçe'ydi. Ama pozisyonların tamamı duran toplardan ya da Leo Franco'nun hatasından kaynaklandı.


İkinci yarıya baktığınız zaman Fenerbahçe yine Leo Franco'nun hatasından istifade edip bir penaltı kazandı. Skor 2-0 olunca Fenerbahçe işi bitirdi diye düşünüyorduk ki Hakan Balta'nın golü Galatasaray'ı maça döndürdü. Fakat golden sonra Fenerbahçe Galatasaray hücumlarını başarılı bir şekilde bertaraf etmeyi başardı. Keita'nın atılmasıyla da Fenerbahçe futbolcu sayısı olarak da üstünlük kurdu. Son dakikada Güiza'nın attığı gol ile Fenerbahçe maçtan galip ayrılmayı başardı.


İki takımın daha önce oynadığı maçlara baktığınız zaman Fenerbahçe Galatasaray'a nazaran daha dengeli bir takım. Buna karşın Galatasaray Fenerbahçe'ye göre hücum zenginliği daha iyi olan bir takım olmasına rağmen savunması daha zayıf. Rijkaard da bu savunmaya bir önlem almayı pek düşünmemiş. Zaten oyun anlayışından, dizilişinden taviz vermesini de beklemiyordum maçtan önce. Hatta ilerideki 4 hücumcuyu da oynatmasına sevinmedim desem yalan olur. Buna karşın Daum son haftalarda iyi oynamayan ve fizik açıdan iyi olmayan Andre Santos'u yine sakatlıktan yeni çıkan Güiza ve Semih'i ilk onbire almayarak rakiple kora kor mücadele edecek bir takım çıkardı sahaya ve başarılı oldu. Kısacası dersine iyi çalışan Daum uzun vadeli düşünen Rijkaard'ı mağlup etti.

Bünyamin Gezer iyi maç yönetmemiş olabilir. Ama hiç bir Galatasaraylı insan evladı kalkıp "İyi bir hakem olsa bu maçı kaybetmezdik veya kazanırdık." demesin. Girilen gol pozisyonları ortada. Belki sarı kartların Galatasaray'da daha fazla olması maçın dengesini değiştirmiş olabilir. Ama yine de Fenerbahçe haklı bir galibiyet aldı bence.


Bir de bazı futbolculardan bahsetmek istiyorum. Önce maçtan önce çıkan kavgayı konuşalım. Hayatımda ilk defa böyle bir olaya şahit oldum. Bir daha da olacağımı zannetmiyorum. Lafı da kıvırmaya gerek yok olayın bir numaralı sorumlusu Cristian. Fakat enteresan olan bir şey var bu kavgaların olmazsa olmaz ismi Lugano oyuncuları ayırmaya sakinleştirmeye çalışıyordu. Keita'nın yaptıkları da hiç hoş değil. Yanına su şişesi düşmüş yüzünü tutuyor. Ondan sonra topu alıp saha kenarındaki temsilcilere su şişesini götürmesi son derece komik ve kendini küçük duruma düşüren hareketler. Mahalle maçlarında vardır böyle tipler. "Top benim oynatmıyorum." deyip topu alıp giderlerdi. Bu da aynı ona benziyor. Ayrıca attığı yumruk yüzünden de ciddi bir ceza alacaktır. Onun dışında Alex'in hakkını teslim etmek lazım. Attığı iki golle galibiyetin baş mimarı oldu.


Dediğim gibi günlük düşünüp dersine iyi çalışan Daum, uzun vadeli düşünüp sistemini iyice oturtmaya çalışan Rijkaard'ı mağlup etti. Ancak Fenerbahçe'nin bu maçın rehavetinden sıyrılıp önümüzdeki haftaki Kayseri maçına iyi konsantre olması lazım. O maçtan alınacak 3 puan İnönü'ye çıkıldığında ikincinin en az 5 puan önünde olmak anlamına geliyor. Galatasaray ise mağlup olmak bir yana dursun çok önemli iki futbolcusunu da kaybetti. Keita'nın en az 3 maç ceza alacağı ve Baros'un ilk yarıyı kapattığı düşünüldüğünde Galatasaray bir maçtan daha fazlasını kaybetti.