BİY

24 Ekim 2010 Pazar

Hiçbir Maç Oynanmadan Kazanılmaz, Kaybedilmez


Geçen hafta Galatasaray-Ankaragücü maçında 6 sene aradan sonra Galatasaray'ın galip gelmesini istiyordum. 6 sene önceki maç ise Beşiktaş'ın 8 puan ilerideyken gerilerde kalıp Trabzonspor'la şampiyonluk yarışı yaptığımız sezondaydı. 33. hafta Denizli ile deplasmanda karşılaşacaktık, Galatasaray ise Trabzon deplasmanındaydı. Fenerbahçe medyası haftaiçinde "Galatasaray yatacak." minvalinde haberler yapmış, en nihayetinde Galatasaray Trabzonspor'u 4-2 yenmiş Fenerbahçe de Denizli'yi 4-0 yenerek şampiyon olmuştu. İşte 6 sene aradan sonra geçen hafta Galatasaray Ankaragücü ile oynarken Galatasaray'ın kazanmasını istemiştim ilk defa bir lig maçında. Çünkü kaybederlerse son yıllardakinden farklı bir psikoloji ile Kadıköy'e geleceklerini biliyordum. Bu gerçekleşmeyince bari biz Konya'da puan kaybedelim de, "Futbolcular Galatasaray maçına kazanmak zorunda oldukları maç gibi baksınlar." diye düşündüm ama bu da olmadı. Nitekim Ankaragücü maçından sonra yönetim toplantı yaptı ve alınan karar 2 gün sonra infaz edilmek suretiyle Frank Rijkaard ile yollar ayrıldı. Ardından Hagi takımın başına geldi.

Son 2-3 yıldaki Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinde ne oynayacağını bildiğimiz takım Galatasaray, ne oynayacağını bilmediğimiz takım ise Fenerbahçe'ydi. Yani Galatasaray sürekli "önlem alınan", Fenerbahçe ise "önlem alan" ve bunun sonucunda maçları kazanan taraftı. Fakat bu kez roller değişti. Bu akşam Fenerbahçe'nin nasıl bir anlayışla sahada olacağı herkesçe bilinirken, Galatasaray'ın ne oynayacağı bilinmiyordu. Belki az çok tahmin ediliyordu ama kesin bir şey yoktu. Nitekim Hagi elindeki imkanlar el verdiği ölçüde çıkarabileceği en iyi onbiri sahaya sürdü. Önceki senelerden farklı olarak savunmaya ağırlık verip, kalabalık bir orta saha ile oynadı ve ilk yarıda Fenerbahçe'nin etkili olmasını engelledi. Rijkaard'ın sezon başından beri kullanamadığı Elano'dan faydalandı. Hareketli Pino ile Fenerbahçe savunmasına sıkıntılı anlar yaşattı. Fenerbahçe ilk yarıyı 0-0 tamamladıysa bunu önce Volkan'a sonra Gökhan Gönül'e borçludur.

İkinci yarıya Fenerbahçe'nin maça bir değişiklikle başlayıp Stoch veya Dia'dan birisinin çıkıp yerine Cristian'la oynamasını bekledim. Ama Aykut Kocaman bunun yerine futbolcuları ikaz etmeyi tercih etti. Bu ikaz Galatasaray'ın ilk yarıdaki etkili oyuncularının fizik olarak düşmesiyle de etkili oldu ancak sonuç getirmedi. Fenerbahçe 80'e kadar üstün oynasa da gol gelmedi ve futbolcuların da taakati kalmadı. Tabi Aykut Kocaman'ın Alex'i oyundan alması da ileri uçta Niang'a pozisyon hazırlayacak oyuncu kalmamasına da sebep oldu. Son dakikalarda Galatasaray gole daha yakın gibi gözüktü ama maç 0-0 bitti.

İddaa oranları üzerinden değerlendirecek olursak bundan önce de Türkiye Kupası çeyrek finalinde Fenerbahçe'ye 1.60'lık oran verilmiş fakat Galatasaray yabancısız çıktığı maçta iyi mücadele etmiş rakibine pozisyon vermeyip, maçı berabere bitirmişti. Hatta Fenerbahçe'den daha tehlikeli pozisyonlar da bulmuştu. Bugün de 1.50'lik Fenerbahçe oranı ve 0-0 biten bir maç var. Senaryo da üç aşağı beş yukarı benzer. Bir de 4-3'lük Beşiktaş maçında da Fenerbahçe'ye verilen 1.60'lık oran vardı. Demek ki derbi maçların favorisi hakikaten olmuyormuş.

Maç öncesinde birçok Galatasaray taraftarı iki farka razıydı. Kimse inkar etmeye kalkmasın. Zaten hepsi demiyorum birçoğu diyorum. Yine Fenerbahçelilerin çoğu da rahat kazanırız düşüncesindeydi. Bu maç gösterdi ki hiçbir maç hele de bir derbi maç oynanmadan kazanılmaz, kaybedilmez. Bu maç özellikle Fenerbahçe'ye iyi bir ders olmuştur.

Hiç yorum yok: