BİY

29 Nisan 2010 Perşembe

Barcelona Inter Maçıyla İlgili İtiraz ve Tespitler


Öncelikle itirazdan başlayalım;

Jose Mourinho'nun takımı dün akşam muhteşem bir alan savunması yapmamıştır. Inter'in geri dörtlüsü, solda 36 yaşındaki tecrübe kaptan Jaiver Zanetti, ortada Lucio ve Samuel, sağda dünyanın en iyi sağ beki Maicon'dan oluşuyor ve oyunu kendi ceza sahanızda kabul etmişsiniz 20 metrede top oynuyorsunuz. Bu kadar sıkışık oyunda Lucio ve Samuel gibi hava hakimiyeti yüksek iki adamın hata yapma ihtimali çok azdır. Üstelik kaledeki Julio Cesar'ın şu anda dünyanın en iyi kalecisi olduğunu da unutmayalım. Geri kalan 5 futbolcu da ceza sahasının etrafına serpiştirilince Barcelona'nın turu geçmesi için tek çıkar yol ilk yarı en az bir gol atmasıydı. Ancak böyle oynadığı için de Inter'e kızmak doğru değil. Sonuçta ilk maçı 3-1 almışsın ve macera aramanın bir manası yok.

Tespitlere geçecek olursak;

1-) Guardiola bu iki Inter maçından sonra bu tip iki ayaklı maçları farklı değerlenirilmesi gerektiğini anlamıştır. Barcelona akşam 1-0 kazandığına göre turu geçememesinin sebebi ilk maçta yapılan hatalar ve ortaya çıkan skordur. Guardiola bundan sonra bu tip maçları ve rakipleri başka türlü düşünecektir. Geçen sene Chelsea karşısında benzer sıkıntıya düştüklerinde turu geçmeleri yanıltıcı olmuş.

2-) Ibrahimovic benim beğendiğim bir futbolcu ancak kesinlikle Barcelona'nın sistemine uygun bir isim değil. Çok ağır ve Barcelona'nın pas trafiğine katılamıyor. Ayrıca Eto'o gibi gerektiği zaman sağ açık veya sol açık da oynayamıyor. Ibrahimovic hava hakimiyetini kullanıp, topu saklayıp, goller atabilen veya asist yapabilen bir adam. Gelecek seneye kendini bu sisteme adapte etmenin bir yolunu bulmalı. Eğer seneye de vasatı aşamazsa Barcelona'da kalamaz.

3-) Barcelona'yı Barcelona yapan orta sahasındaki Xavi-Iniesta ikilisiydi. Bu ikili bozulunca takımın pas yükünü Xavi tek başına çekmek zorunda kalıyor. Bu da bu tip maçlarda sıkıntılar yaşamasına sebep oluyor. Gelecek sene oraya Xavi ve Iniesta ayarında bir adamın alınması Barcelona için hayırlı olacaktır. Bu isim de Fabregas'tan başkası değil tabi. Ancak kendi yetiştirdiğin adam için başka kulübe tonlarca para ödemek de Yıldırım Demirören'in transfer politikasına benziyor.

Son olarak Madridistalara gelelim. 2004 yılından beri Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale bile çıkamayan, ligdeki iki maçta da rakibine yenilen takımın taraftarlarına içerisinde "gerdek" geçen bir deyimi hatırlatmak istiyorum.

Galiptir Bu Yolda Mağlup (Barcelona 1-0 Inter)


Maçtan önce Barcelona cephesinden gelen açıklamalardan sonra çok şey umuyordum maçla ilgili ama umduğumu bulamadığımı itiraf etmeliyim. Zaten kimsenin umduğu gibi bir maç izlediğini de sanmıyorum.

Maç başlar başlamaz nasıl geçeceği belli oldu zaten. Inter bu akşam hiç bir İtalyan futbolcusundan faydalanmadı ama Cattenaccio'nun kralını uyguladı. Özellikle 10 kişi kaldıktan sonra kaleci hariç 9 kişi ceza sahasına dizildi. Sonuçta 20'ye yakın adamın 20 metre içerisinde futbol için olumlu bir şeyler yapması neredeyse imkansızdı. Böyle olunca Barcelona ne kadar pas yaparsa yapsın istatistiklerde Inter'i ne kadar ezmiş olursa olsun sonuca ulaşmada sıkıntı çekti. Maç öncesi yürüttükleri kampanyanın olumsuz etki yarattığını söylemek gerekiyor. İnsanlarda oluşturdukları beklenti 3-1'den daha iyi bir skorla maçı kazanacakları yönündeydi ama maçın başlamasıyla böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceği belli oldu. İlk yarıda Messi'nin şutu dışında pozisyonu yok Barcelona'nın.

Golün gelmediği her dakika Inter direnci daha çok artırıken Barcelona ise umudunu daha çok kaybediyordu. İkinci yarının da ilk yarıdan farkı yoktu. Guardiola Milito-Maxwell değişikliğini yaptı ama bu değişikliğin hiçbir faydası olmadı. Daha sonra yaptığı Krkic-Ibrahimovic ve Jeffren-Busquets değişiklikleri tam bir skandaldı. Ibrahimovic Yaya Toure'den daha mı faydasızdı da oyundan alındı. Üstelik gol atman gerekiyor ve Lucio ve Samuel gibi iki stoperle baş edebilecek tek oyuncunu çıkarıyorsun. Bunun hiçbir mantığı olamaz. Ayrıca Henry gibi çok tecrübeli bir oyuncudan bu maçta yararlanması gerekirdi.

84.dakikada Pique belki pozisyonda ofsayt var ama çok klas bir gol attı. Zaten Barcelona'nın gol atması için hakemin hata yapması lazımdı. 20 adamın 20 metreye sıkıştığı bir oyunda başka türlü gol olamazdı. Gol olduktan sonra ölüm sessiziliğine bürünen Camp Nou kendine geldi ama bazı şeyler için artık çok geçti. Maçın son 10 dakikası ilk 85 dakikasına bedeldi. Aslında Barcelona bir gol daha attı ama Yaya Toure'nin elle oynamasından dolayı gol geçersiz sayıldı. Tabi kolun vücuda yapışık olması pozisyonu tartışmalı hale getiriyor ama Geçen sene Ovrebo'nun yaptıklarından sonra bu karar devede kulak kalır.

Inter turu geçti ama tek kelimeyle iğrenç bir futbol oynadı. Ama başka türlü de turu geçmesi mümkün olamazdı. Barcelona'ya karşı top oynamak isteyen Arsenal'in durumunu gördük. O yüzden Jose Mourinho yapması gerekeni yaptı. Barcelona ile Inter arasındaki farkı Jose Mourinho devreye girerek kapattı ve takımını finale çıkarmayı başardı. Guardiola için ise bu iki Inter maçı çok büyük tecrübe oldu.

Bu akşamki maç gösterdi ki Inter turu aslında ilk maçta geçmiş daha doğrusu Barcelona aslında ilk maçta kaybetmiş. Ama biz yine de Barcelona'nın büyüsüne kapılıp hayal kurmuşuz. Bundan sonra Jose Mourinho takımları ilk maçta kendi sahasında 0-0 berabere bile kalmışsa rövanşta tur için %50'den az şans vermem. Rakip kim olursa olsun. Belki Guardiola Real Madrid maçındakine benzer bir ilk onbirle ilk maça çıksaydı bugün herşey daha farklı olabilirdi. Ama araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

Maçın hakemi Frank de Bleeckere maçın kontrolünü kaybetmemek için neredeyse her pozisyonda faul çaldı. Motta'nın kırmızı kartı da ucuz bir kart oldu. Julio Cesar'a 38.dakikada sarı kart göstermesi olumluydu ama Julio Cesar'ın bu kartı salladığını pek sanmıyorum. Yine aynı şekilde devam etti.

Bu sonuçla beraber Real Madrid taraftarları derin bir "oh" çektiler. Jose Mourinho fanları, Barcelona'dan nefret edenler ve Messi C.Ronaldo mukayesesinde de Ronaldo tarafında olanlar baya yaygara koparacaklar. Real Madrid-Barcelona rekabetini Messi-C.Ronaldo tartışmasını bile Fenerbahçe-Galatasaray rekabetine benzetmeye çalışan rahatsızları anlamak mümkün değil gerçekten. İspanyol değilsiniz, Katalan değilsiniz neyin kavgasını yapıyorsunuz bu kadar anlamıyorum. Oturup oynadıkları furboldan keyif almaya bakın. Pişman olmazsınız.

İlker Yasin içinse söyleyecek söz bulamıyorum. Benquaresma mı desem, Messo mu desem, Xavi yerine Iniesta demesi mi desem yoksa Barcelona'nın %68, Milan'ın %32 topa sahip olduğu maçı Inter'in kazanması mı desem? Ne desem bilemiyorum.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Barcelona-Inter Maçı Öncesi


Barcelona ile Inter 3-1'in rövanşında bu akşam Nou Camp'ta karşılaşacaklar. Inter 3-1'in avantajını korumaya Barcelona ise bu durumu ortadan kaldırmaya uğraşacak.

İlk maçtaki skordan sonra Barcelonalı futbolcular bu akşamı düşünmeye başladılar. Zaten neredeyse bir haftadır sistematik bir kampanya yürütüyorlar maç için. Xerez maçındak tişörtler olsun, futbolcusundan tutun başkanına kadar herkesin maç hakkında açıklamalar yapması futbol açısından çok şey vaat ediyor. Bu yüzden bu akşam maçın sonucu ne olursa olsun çok güzel bir maç izleyeceğimizi düşünüyorum.

Barcelonalı futbolcular konuşur da Jose Mourinho buna cevap vermez mi? Tabi verir. O da "Şampiyonlar Ligi finali bizim için bir rüya, Barcelona içinse saplantı." diyerek hem çok güzel bir cevap verdi hem de çok doğru bir noktaya temas etti. Öyle ki Barcelona çok öenmli lig maçlarında Şampiyonlar Ligi dolayısıyla rotasyona gitmiş Messi, Xavi gibi öneml futbolcularını dinlendirmişti. Amaç elbette Madrid'te olmak kupayı ezeli rakibin stadında kazanmaktı.

Bunlar işin psikolojik tarafı. İşin futbol tarafına bakarsak bu maçta ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacak olan iki takımın mücadelesini izleyeceğiz. Yalnız kabul etmek gerekir ki Barcelona elinden gelenin en iyisini yaparsa bana göre 3-1 falan dinlemez finale çıkar. Beğenseniz de beğenmeseniz de hoşunuza gitse de gitmese de Barcelona yeryüzünde potansiyeli en yüksek olan takımdır. Elbette her maçta bu potansiyellerini sahaya yansıtmalarını bekleyemeyiz ama iyi konsantre olan bir Barcelona değil Inter ve Jose Mourinho Dünya'daki her takım ve teknik direktör için büyük bir tehlikedir.

Ben Jose Mourinho olsam ilk maçtakinden biraz daha defansif bir kadro tercih eder yine Xavi'yi etkisiz hale getirmeyi denerdim. Ancak ne ben Jose Mourinho'yum ne de futbolu ondan daha iyi biliyorum. Mutlaka bir şeyler düşünecek, "inanmışlar ordusu" nu durdurmaya çalışacaktır. O işini bilir zaten bize karışmak düşmez.

Son olarak çarşamba akşamı olduğu için maçı Star TV yayınlayacak. Ancak kötü bir haberim var. Maçı İlker Yasin anlatacak. :(

27 Nisan 2010 Salı

O.Lyon 0-3 Bayern Münih


İlk maç 1-0 Bayern'in üstünlüğüyle bitince rövanşın bol gollü geçmesini bekliyordum. O.Lyon'un ilk maçtaki basiretsiz futbolunu oynamayacağını karşılıklı gollerin atılacağı zevkli bir maç hayal etmiştim. Yine gollü ve izlenebilirliği olan bir maç izledik ama bu kadar tek taraflı bir maç olacağı aklımın ucundan geçmedi.

Maçla ilgili yazılacak çok fazla bir şey yok. İyi oynayan futbolcusu olmayan takımla kötü oynayan futbolcusu olmayan takımın maçıydı bu maç. O.Lyon'da müspet bir iş yapan futbolcu yokken Bayern Münih'in kötü oynayan futbolcusu yoktu. Tek kelimeyle mükemmel oynadılar.

Aslında ilk yarı maç biraz daha dengeliydi. Ama iyi oynayan taraf yine Bayern'di. O.Lyon'u anlamak mümkün değil. Robben'i durdurmak için bir takım nasıl hiçbir şey yapmaz, ya da yapmaya çalışmaz? Adam belki de en iyi sezonunu geçiriyor. Bu konudaki en büyük şanssızlğı Messi'nin abartması. Yoksa yılın futbolcusu seçilebilecek bir performansı var. Tüm bunlar gün gibi ortadayken Lyon Robben'e karşı hiçbir önlem almadı. Robben de top ayağına ne zaman gelse tehlikeli oldu.

26.dakikada Olic golü attığında iş zaten bitmişti. O dakikadan sonra oyun disiplininden kopmamasıyla ün yapmış Almanların turu vermesi için doğaüstü olayların olması gerekirdi. 31. dakikada Bastos Lyon adına maçtaki tek gol pozisyonunda başarılı olamayınca Lyon 1-0'dan hemen sonra maça ortak olma şansını da yitirdi.

İkinci yarıya Bayern Van Buyten-Demichelis Lyon ise Cissokho-Gomis değişiklikleriyla başladı. Lyon artık tüm riskleri almak zorundaydı ve ikinci santrafor olarak Gomis oyuna girdi. Ancak bu değişiklik de pek fayda etmezken Cris 59.dakikada iki sarı kart birden görerek oyun dışı kaldı. Bana sorarsanız iki kart da doğruydu. Müdahale topaymış gibi gözükse de orada kontrolsüz bir hareket var. İkinci sarı kart da alkıştan verildi zaten.

Maç 11'e 11 oynanırken bile etkili olamayan Lyon'un son yarım saatte bir şey yapmasını beklemek hayalcilikten başka bir şey değildi. Bu dakikadan sonra Bayern zaten çok rahat götürdüğü maçta Olic'le 2 gol daha bularak finale yükselmeyi başardı ve kesinlikle bu başarıyı haketti.

Maçın adamı kesinlikle 3 gol atan Ivica Olic'ti. Ancak Hamit'in performansı da takdire şayandı. Hayatımda izlediğim en iyi Hamit Altıntop performansıydı. 1 asist yaptı, son dakikalarda kaçırdığı gol iyi oyununu bir golle süslemesini engelledi.

2004'ten sonra ilk kez 3 büyük lig dışından bir takımı, 2002'den beri ilk kez bir Alman takımını 2001'den sonra Bayern'i finalde görecek olmak çok güzel. Özellikle son yıllardaki İngiliz hakimiyetinden sonra bünyelerin böyle bir şeye ihtiyacı vardı.

Son olarak Lisandro Lopez'in yedek kulübesindeki hali Güiza'yı hatırlattı, tebessüm ettirdi. Bir de Louis van Gaal Lyon'un Monaco maçı ertelenince çok tepki göstermişti. Böyle olacağını bilse ağzını açmazdı herhalde.

Arda Turan'ın Günahı Neydi?


Diyarbakırspor maçında Ali Sami Yen'in tribünlerinde yaşananlar bir çok Galatasaraylının canını sıkacak cinstendi. Özellikle Arda Turan'a yapılan protestolar pek tasvip edilmedi.

O maçta Galatasaray taraftarını protestoya iten sebepler Eskişehir, Trabzon, Fenerbahçe ve Sivas maçlarından kaybedilen puanlardan dolayı takımın şampiyonluk yarışından uzak kalmasıydı. Elbette seyircinin protestoya hakkı vardır. Ancak protestoların hakkaniyetli olması gerekir.

Yukarıda saydığım dört maç Galatasaray'ın yarıştan kopmasına sebep olan maçlar. Bu maçlarda yaşanan kayıpları tek tek değerlendirecek olursak;

Eskişehir maçında takım halinde kötü bir Galatasaray vardı. Neticesinde biri Mehmet Topal'ın diğeri Servet'in bireysel hatalarından olmak üzere iki gol yedi Galatasaray ve maçı kaybetti.

Trabzonspor maçında Arda zaten sakatlığı sebebiyle maç kadrosunda değildi. Emre Güngör'ün yaptığı hata sonucunda Galatasaray mağlup oldu. Maçın tamamını izlemiş biri olarak şunu diyebilirim ki Emre Güngör o hatayı yapmasa Galatasaray büyük ihtimal o maçı kaybetmezdi.

Fenerbahçe maçına yedek başladı Arda Turan. 60. dakika civarında sakat sakat oyuna girdi. Daha sonra Rijkaard bu değişikliğin hatalı olduğunu kabul etse de burada Arda'yı suçlamak son derece yanlış bence. "Bu maçta oynamayacağım da hangi maçta oynayacağım?" diye düşündü. Sonuçta Galatasaray'ın en kritik maçıydı ve o maçtan sonra kalan maçlar bu kadar zorlu değildi. Arda'nın Galatasaraylılığı ağır bastı ve oynamak istedi. Ama etkili olamadı ve Leo Franco'nun yediği hatalı golle Galatasaray maçı 1-0 kaybetti.

Sivas maçında Arda sakatlığı dolayısıyla kadroda yine yer almadı. Son dakikada kaleci Aykut'un hatasından Mehmet Yıldız faydalandı ve maç 1-1 beraberlikle sonuçlandı.

Görüldüğü gibi Galatasaray'ın şampiyonluk yarışından koptuğu maçların ikisinde Arda yok. Birinin tamamında birinin de son yarım saatinde oynamış. O maçlardaki performansı da özel bir protestoyu hakedecek cinsten değildi. Şampiyonluğun kaçmasında örneğin Keita ne kadar kabahatliyse bu sonuçlardan Arda ondan daha fazla kabahatli değildir. Elbette kaptan olarak farklı sorumlulukları vardır. Fakat kaptanlığı bireysel protestolara maruz kalmasını haklı gösteren bir sebep değildir.

Diyarbakır maçında Arda'ya yapılan protestoların içeriği genellikle özel hayatıyla ilgiliydi. Arda Turan kamuoyuna malolmuş bir isim olabilir ama özel hayatı kimseyi ilgilendirmez. O yüzden Arda'ya yapılan protestoların bana göre hiçbir haklı gerekçekesi yok.

Bursa maçından sonra Arda Turan uzunca bir süre gazetecilerin sorularını yanıtladı. Verdiği cevaplar sene sonunda takımdan ayrılacağına delaletti. Onun haricinde Arda'yı taraftarla yaşadığı gerginlikte gösterdiği dik duruştan ötürü kutluyorum. Başkası olsa kaypaklık yapar taraftarla arasını düzeltmeye bakardı.

Bülent Timurlenk birkaç gün önce kendi blogu Aceto Balsamico'da çok güzel bir Arda Turan yazısı yazmıştı. O yazıya katılmamak elde değil. Durumu çok iyi anlatan bir yazıydı. Başlıkta "Arda Turan'ın günahı neydi?" diye sorduk. Arda Turan'ın günahı "Arda Turan" olmasıdır. Başka bir şey değil.

24 Nisan 2010 Cumartesi

Yine MHK Yine Skandal


Merkez Hakem Kurulu Galatasaray-Bursaspor maçına Bünyamin Gezer'i atamış. Aslında bu tip Ahmet Çakarvari yorumlar yapmayı yazılar yazmayı kendime yakıştıramıyorum ama Bünyamin Gezer ve yöneteceği maçla ilgili bazı öngörülerimi de yazma ihtiyacı hissetmiş durumdayım.

Bünyamin Gezer gerek mesleği gerekse de tavır ve davranışlarıyla saha içinde oldukça otoriter bir hakem. Öyle ki futbolcular diğer hakemlere yaptıkları tarzda şiddetli itirazları kendisine yapamıyor. Bunlar olumlu özellikleri olarak kabul edilebilir. Bu açıdan bir sıkıntı yok zaten. Sıkıntı başka yerde.

Bünyamin Gezer ilk yarıdaki Fenerbahçe-Galatasaray derbisini yönetmişti. Maçta gösterdiği yönetim Galatasaray tarafından bir hayli eleştirilmişti. Maç öncesinde çıkan kavgada tribünlerden atılan bir cisim ile yardımcı hakemin başı yarılmış, Bünyamin Gezer maçı tatil etmedi diye eleştirilmişti. Hatta maçtan iki gün sonra Hürriyet Gazetesi'nde yaptığı açıklamalar bir hayli ilginçti. Bunlar dışında hem Fenerbahçe'nin ilk golündeki ofsayt pozisyonu hem de ikinci goldeki penaltı Galatasaraylı yöneticilerin hışmına uğramasına sebep olmuştu.

Yine aynı Bünyamin Gezer iki hafta önce Beşiktaş-Trabzonspor maçını yönetti. Son dakikada Trabzonspor'un Bursalı futbolcusu Egemen'in ceza sahası içinde topa yaptığı elle müdahaleyi görememiş penaltıyı es geçmişti. Şimdi bu Bünyamin Gezer Galatasaray-Bursaspor maçını yönetecek.

Aslında Türkiye'de etki altında kalmayacak, sahada gördüğünü çalacak kendisinden emin olabileceğim birkaç hakem var. Bunlardan biri de Bünyamin Gezer. Ancak kendisine "Ben bu maçta Galatasaray aleyhine ciddi bir hata yaparsam akıbetim ne olur?" sorusunu sorarsa işte o zaman çok büyük sıkıntıya düşer. İlk yarıdaki derbi maçtan dolayı zaten mimli olan Bünyamin Gezer bu maçta ne kadar adil davranabilecek göreceğiz. Zaten iyice kabak tadı veren ligde Galatasaray-Bursaspor maçında Bursaspor aleyhine ciddi hakem hataları yaşanırsa ne Bünyamin Gezer kalır, ne MHK, ne TFF ne de EURO 2016.

Ben zamanında Fırat Aydınus'un İ.B.B-Fenerbahçe maçına verildiğinde işte bu gibi şeylerden dolayı MHK'yı eleştirmiştim. Yine bir Fenerbahçeli olarak MHK'yı bu noktada eleştiriyorum. Üstelik bu eleştirimi de şampiyonluk yolundaki en önemli rakibim Bursaspor aleyhine yapılması muhtemel hatalar üzerinden yapıyorum. Umarım Pazar günü 20.45'te hakemden dert yanan Bursasporlular görmeyiz.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Şampiyonlar Ligi Yarı Final İlk Maçları


Şampiyonlar Ligi'nde yarı finalin ilk ayağını tamamladık ve bu maçlar sonunda Inter ve Bayern Münih Bernabeu yolunda avantajlı olan takımlar oldular.

Bu gecenin maçında Bayern ile O.Lyon Allianz Arena'da karşılaştılar. Bayern her zamanki oyun anlayışıyla sahadayken Lyon eksiklerinde getirmiş olduğu sıkıntıyla sadece savunmayı düşünen bir anlayışı benimsemişti.

Maç başlar başlamaz kontrol Bayern'e geçti. Lyon oyunu kendi yarı sahasında kabul ediyor Bayern istediği gibi pas yapıyordu. İlk tehlikeli pozisyonu 13. dakikada Schweinsteiger'le yakalayan Bayern 3 dakika sonra da Müller'le bir pozisyondan daha yararlanamadı. İlk yarım saat biterken Lyon Bayern üzerinde bir baskı kurmayı başardı. Özellikle arka arkaya kazanılan köşe vuruşlarında Lyon etkili olsa da onlar da skor üretemedi. 37.dakikada Ribery Lisandro Lopez'e yaptığı sert hareketten sonra kırmızı kartla oyundan atılınca maçta tansiyon yükseldi. Bayern finale kalsa bile Ribery'den yararlanamayacak gibi gözüküyor. Bayern'in 10 kişi kalmasından sonra statta müthiş bir protesto başlayınca maçın heyecan katsayısı az da olsa arttı.

İkinci yarıya Louis van Gaal Tymoshcuk-Olic değişikliğiyle başladı. Çıkan ismin Müller olmasını beklerken o gole en yakın ismi oyundan almayı tercih etti. Maç 11'e 10 oynanmasına rağmen oyunun kontrolü halen Bayern Münih'teydi. Philip Lahm'ın şık hareketlerle ceza sahasına girdiği pozisyonda Müller çok önemli bir fırsatı değerlendiremedi. Toulalan 51'de Robben'e yaptığı hareketten dolayı sarı kart gördü. Bu hareketinden 3 dakika sonra ikinci sarıyı da görerek takımını 10 kişi bırakınca tribünlerdeki binlerce Alman'ın da gazı alınmış oldu. Takımlar dengelendikten sonra protestolar bitti. Ancak Toulalan'ın gördüğü ikinci sarı kartın biraz ağır bir karar olduğunu belirtmekte fayda var.

Toulalan'ın atılmasının ardından Claude Puel Pjanic'i çıkarıp Makoun'u oyuna aldı. Amaç deplasmanda mağlup olmamaktı. Ancak 69'da bu sezon belki de kariyerinin en parlak sezonunu geçiren Robben golü atarak Puel'in planlarını bozdu. Puel son 20 dakikada Bastos ve Govou'yu kullanmak istese de Govou'nun bir şutu dışında Lyon etkili olamadı. Bayern de farkı arttıramayınca maç 1-0 tamamlandı.

Daha önceki turlarda evinde aldığı 2-1'lik galibiyetlerin avantajıyla turu geçen Bayern bu kez yine tek farklı ancak gol yemeden bir galibiyet aldı. 2-1 gibi aslında çok da avantajlı olmayan skorlara rağmen turu geçen Bayern'in 1-0'ın avantajını da iyi kullanarak finale çıkacağını tahmin ediyorum. Ayrıca ikinci maçta Lyon mutlaka gol atmak zorunda olacağından Bayern'in deplasmanda gol atma ihtimali de oldukça yüksek. Atılacak bir golün bile Lyon'un en az 3 gol atmasını gerektirecek olması da önemli bir avantaj. Rövanşın bol gollü bir karşılaşmaya sahne olmasını bekliyorum.

Dün gece oynanan maçta ise Inter Barcelona'yı 3-1 gibi iyi bir skorla mağlup ederek final için önemli avantaj yakaladı.

Maçtan önce Jose Mourinho'nun Sneijder-Pandev-Etoo-Milito dörtlüsünü kullanmasını beklemiyordum açıkçası. Fakat Mourinho bu kararının meyvesini fazlasıyla almayı başardı. Hem de 1-0 geriden gelerek...

İki takım da ideal onbirlerine yakın kadrolarla sahadaydılar. Inter'de Stankovic Barcelona'da ise Abidal yedekti, Iniesta ise sakattı. Maç Barcelona'nın klasik maçları gibi başladı. Topla oynayan taraf Barcelona'ydı. Ancak Xavi ve Messi'yi durdurmayı başaran Inter kalesini iyi savunmayı başardı. Ta ki Maxwell'in soldan girip Pedro'ya çıkarttığı pozisyona kadar. 19. dakikada Barcelona bu pozisyonda golü attığında ne yalan söyleyeyim "Madrid'e gidecekler galiba." dedim. Ancak işler umduğum gibi gitmedi. 1-0 olduktan sonra Milito'yla çok önemli pozisyonlar kaçıran Inter, 30'da Sneijder'in golüyle beraberliği sağlamayı başardı. 1-1'den sonra Barcelona hata yapmayınca ilk yarı 1-1 tamamlandı.

Inter ikinci yarıya hızlı başladı. Barcelona'nın hücumda kaybettiği topla çabuk çıktılar ve Maicon skoru 2-1 yaptı. 61'de Milito yine benzer bir pozisyonda farkı ikiye çıkarınca Inter bir hayli avantajlı konuma geçti. Guardiola o ana kadar sahada hiçbir şey yapmayan İbrahimoviç'i çıkarıp sol bek Abidal'i oyuna aldı. Bu değişiklik muhtemelen daha kötü duruma düşmemek için yapıldı ama son bölümlerdeki Barcelona baskısında Barca İbrahimoviç'e ihtiyaç duydu. Maçta başka gol olmayınca 3-1 tamamlandı.

Guardiola maçtan önce yapılan basın toplantısında yaptıkları otobüs yolculuğuna esprili bir şekilde yaklaşmış "Inter'in maçlarını izleme analiz etme fırsatım oldu." demişti. Guardiola'nın neyi nasıl analiz ettiğini bilmiyorum ama Mourinho'nun Barcelona'nın kaybettiği Rubin Kazan ve Atletico Madrid maçlarını iyi analiz ettiği ortada. Atılan gollere baktığınızda Barcelona'nın o maçlarda yediği gollere benzediğini göreceksiniz. Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur ama Guardiola'nın bunu düşünüp Real Madrid maçındakine benzer bir onbirle sahaya çıkması en kötü ihtimalle berabere kalmasını sağlayabilirdi. Fakat o Jose Mourinho'yu şaşırtmak yerine tuzağına düşmeyi tercih etti ve final şansını zora soktu.

Inter'de Balotelli hariç kötü oynayan oyuncu yoktu. İyi savunma yaptılar. Xavi ve Messi'yi durdurmayı başardılar. İyi savunma yaparken hücumda kazandıkları topların çoğunu da olumlu kullanarak avantajlı bir skor elde etmeyi başardılar. Eğer bu skorla Barcelona'yı değil de başka bir takımı yenmiş olsalardı "Finale çıkmamaları için mucize olması lazım." derdim. Ancak rakip Barcelona olunca işler değişiyor. Jose Mourinho'nun böyle bir avantajı kaybetmesine pek ihtimal vermesem de 2-0'lık bir Barcelona galibiyeti sürpriz olmaz.

Şampiyonlar Ligi'nde yarı finaller haftaya oynanacak maçların ardından tamamlanacak ve Bernabeu'da kozlarını paylaşacak iki takım belli olacak.

20 Nisan 2010 Salı

Hiçbir Zaman Vazgeçmeyen Adam


Jose Mourinho özellikle basın toplantılarında yaptığı açıklamalarla her zaman gündem yaratmıştır. Kimi zaman rakibi hor görerek, kimi zaman överek, kimi zaman da övüyormuş gibi yaparken kinayeli bir yaklaşımla yerdiğini gördük bu zamana kadar. Şimdi de Şampiyonlar Ligi yarı finali öncesi Barcelona'yı ve Guardiola'yı öve öve bitirememiş. Amaç belli tabi. Rakibi rehavete sokma çabası. Bu adamdan hazzetmiyorum ama iyi ki futbol dünyasında böyle bir insan var.

Böyle Lig de İstemiyorum, Şampiyonluk da, Galibiyet de


Bu sezon Turkcell Süper Lig'de yaşananlar mide bulandırıcı seviyeye geldi. Ankaraspor-Ankaragücü olayları ardından Ankaraspor'un küme düşürülmesi zaten ligi sakatlamıştı. Bir de bunun üstüne Kuddusi Müftüoğlu hariç hakemlerin kötü yönetimleri, MHK'nın ve TFF'nin saçmasapan yönetimleri büyük olduklarını iddia edenlerin oynadıkları karaktersiz futbol ortaya iğrenç bir durumu çıkardı.

Ankaraspor'un küme düşmesi başlı başına ligin kaderini etkiledi zaten. Şampiyonluk yarışındaki en avantajlı takım Bursaspor 33.haftayı bay geçiyor. Yine kümede kalma mücadelesine baktığınız zaman Manisaspor, Diyarbakır 30.hafta da Sivasspor bay geçerken Denizli bu hakkını daha önce kullandığı için sıkıntılı bir durumda. Aynı zamanda ilk yarıda Galatasaray Ankaraspor'u normal bir şekilde yenerken diğer rakiplerinin maç yapmadan 3'er puan almış olması da adaletsizlik.

Hakemler zaten bu sene tam bir rezalet. Kuddusi Müftüoğlu'nu bir kenara bırakırsak doğru düzgün maç yönetebilen hakeme rastlamak neredeyse imkansız oldu. Bir de bu yanlışların üstüne MHK'nın yaptığı saçmasapan atamalar ve TFF'nin tüm bu yanlışları görmezden sırf "Hakemlere sahip çıkıyorum, kulüplere karşı dik durabiliyorum." demek adına yaptığı körü körüne savunma ve her fırsatta "ligin marka değeri" diye bir şeyden bahsetmeleri gerçekten sıkıntı veriyor.

Sene başında şampiyonluğun en önemli adayları olarak gösterilen üç büyük kulübün oynadıkları karaktersiz futbol var bir de. Biri gider Trabzon deplasmanında 5'li savunma yapar yeri gelir 9 tane defansif oyuncuyla sahaya çıkar, öbürü sadece kapanır hücumda yapacakları neredeyse tek bir adamının yapacaklarına bağlıdır, diğerinin yabancı oyuncuları gamsızdır, giydikleri forma umurlarında değildir, içerideki maçlarda "aslan" kesilir deplasmanda kediye dönerler. Halbuki eskiden bu takımlar şampiyonluğa oynadılar mı gümbür gümbür giderlerdi. Puan kaybetseler bile bilirdik ki ellerinden geleni yapmışlardır. Bunlardan biri şampiyon olduğunda 75 puanın altına düşmezlerdi. Şimdi 70'i bulan şampiyon oluyor.

Yöneticilerin yaptığı açıklamalar her sene olduğu gibi bu sene de fiyasko. Hakemden canı yananın çıkıp ağlamasına alışığız belki ama hele bu son SMS olayları aptallıktan başka bir şey değil afedersiniz. Bu işler her zaman mide bulandırıcıydı ama hiç bu kadar ayağa düşmemişti.

Uzun lafın kısası bu ligde oynanan futbol hiçbir zaman bir şeye benzemiyordu ama yaşananlar hiç bu kadar bayağı olmamıştı. O yüzden bir Fenerbahçeli olarak takımım şampiyon olsa bile göğsümü gere gere çıkıp bununla övünmeyeceğimi taahhüt etmek istiyorum. Bazı futbolcularımızın emeklerine saygı gösteriyorum. Ama kimse bana bu ligde adalet kavramından bahsetmesin.

Son olarak her fırsatta marka değerinden kurumsallaşmadan bahseden Fenerbahçe yönetimi "futbol katili, hafriyatçı," dengesiz hal ve hareketleriyle takımı birçok kez zor durumda bırakan Bilica'yı göndermezse yazıklar olsun.

18 Nisan 2010 Pazar

Fenerbahçe 1-0 Beşiktaş


Hakem kararlarının damga vurduğu maçta Fenerbahçe Beşiktaş'ı Alex'in attığı golle 1-0 yenmeyi başardı ve şampiyonluk şansını devam ettirdi.

İlk önce futbolu konuşalım. Fenerbahçe maça iyi başladı. Henüz 2. dakikada Alex'in attığı golle öne geçti. Maç öncesi yazımda erken gelen golün maçı çok zevkli hale getireceğini düşünüyordum. Ancak Beşiktaş'ın sahadaki kadrosu hücum oynamaya müsait olmadığından Fenerbahçe'ye karşılık veremediler. Bu da maçın tek taraflı geçmesine sebep oldu ilk yarıda. Güiza ve Alex çok net fırsatları kullanamayınca ilk yarı Fenerbahçe tek golde kaldı.

İkinci yarıya İbrahim Kaş-Uğur İnceman değişikliğiyle başladı Mustafa Denizli. Ancak ikinci yarının başında Fenerbahçe yine pozisyonlar bulan taraftı. Maçın rengi Lugano'nun ceza sahasında elle oynadığı pozisyondan sonra değişti. O pozisyonda hakem "devam" deyince o karar Beşiktaş'ı ateşledi. 64.dakikada daha önce de çeşitli dengesizliklere imza atan Bilica penaltıya sebebiyet verince Beşiktaş beraberlik şansı yakaladı. Ancak Bobo penaltıyı kaçırınca Beşiktaşlı oyuncuların maneviyatı da kırıldı. Ondan sonraki dakikalarda Fenerbahçe Beşiktaş'a pozisyon vermedi ve maçı 1-0 kazanmayı başardı.

Fenerbahçe ilk yarıyı en az 2-0 önde kapatmalıydı. Ancak golleri atamayınca ikinci yarı Fenerbahçe için sıkıntılı geçti. Normalde daha rahat kazanması gerekirdi. Mustafa Denizli ise Fenerbahçe'yi önce durdurmak istedi ama daha 2.dakikada Alex golü atınca planları alt üst oldu. 64'te Bobo penaltıyı kaçırmasa maç çok başka bir noktaya giderdi elbette. Ama Mustafa Denizli'nin yanlış tercihleri var.

Hakemden önce Bilica'yla ilgili konuşmadan olmaz. Hani %100 Futbol'da maçın fark yaratan oyuncusunu seçiyorlar ya işte bu maçın fark yaratan oyuncusu Bilica'dır. Zaten daha önce bir çok defa beğenmediğimi söylemiştim. Artık bu akşam yaptıklarıyla ne denli ahlaksız bir oyuncu olduğunu gösterdi. İlk yarıda İbrahim Toraman'la girdiği diyalog olsun, yaptırdığı penaltı olsun, penaltı noktasında yaptığı hafriyat olsun bu kadar terbiyesiz bir adam görmedim. Bu adam seneye bu takımda kalacaksa yazıklar olsun.

Hakem Hüseyin Göçek saçmasapan bir yönetim gösterdi. Gösterdiği kartlar olsun, göstermediği kartlar olsun, verdiği kararlar, vermediği kararlar tam bir tutarsızlık örneği. Beşiktaş lehine verdiği penaltı kararı dışında hatasız kararı yok. Kırmızı kartların ikisi kesin yanlış biri şaibeli. Bana göre Ernst'e verilen kırmızı kart çok anormal değil. Ama kırmızı kart da olmayabilir o pozisyon. Orda hakeme bir şey demek çok doğru değil. Ama Vederson ve İ.Toraman'ın kartları tamamen şov amaçlı verilen kırmızı kartlar. "Bakın işte atıyorum." demek için gösterilen kartlar. Lugano'nun elle oynadığı pozisyon da penaltı.

Sonuç olarak Fenerbahçe olaylı maçta ezeli rakibini yenmeyi başardı ve Beşiktaş'ın şampiyonluk ümidini bitirdi. Şimdilik Bursa ve Fener kopmuşlar gibi gözükse de gelecek hafta Galatasaray en azından Şampiyonlar Ligi için yukarıyı yakalamayı deneyecek. Tabi Kasımpaşa ve Yılmaz Vural faktörü Fenerbahçe için çok kritik.

Not: Ernst'in kırmızı kartı da yanlışmış. Ama o kartın yardımcının uyarısıyla verildiğini belirtelim. İki yanlışın bir doğru etmediği bir pozisyon.

Fenerbahçe - Beşiktaş Maç Öncesi


Bugün şampiyonluk yarışını çok yakından ilgilendiren mçata Fenerbahçe ile Beşiktaş Kadıköy'de karşılaşıyor. Fenerbahçe bir maç eksiğiyle lider Bursaspor'un 4 puan gerisinde. Beşiktaş ise yine bir maç eksiğiyle 8 puan geride.

Puan durumu her iki takımın da galibiyete ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ama buna rağmen her iki takımın da maça kontrollü başlayacaklarını düşünüyorum. Fenerbahçe'de Gökhan Gönül ve Bilica'nın sakatlıkları var. Son gelen haberlere göre Gökhan Gönül oynayacak. Bilica ile ilgili henüz net bir şey yok ama ben onun da oynayacağını tahmin ediyorum. Fenerbahçe için Lugano-Bilica ikilisi hayati öneme haiz. Bu ikili bozulursa ibre Beşiktaş'a döner. Çünkü bu maçın sonucunu detaylar belirleyecek. Savunmada yapılacak en ufak bir hatanın telafisi çok zor olur. Onun için neredeyse hatasız oynayan Lugano-Bilica ikilisinin mutlaka oynaması gerekiyor.

Beşiktaş savunmada İ.Üzülmez-Sivok-Ferrari-İ.Toraman dörtlüsüyle oynamalı. Mustafa Denizli'nin bu kurguyu değiştirmesi intihar olur bence.

Orta sahaya baktığınız zaman Fenerbahçe'nin Mehmet Topuz-Emre-Selçuk-Özer(Vederson) dörtlüsüyle sahaya çıkmasını bekliyorum. Burada Daum Özer ile Vederson arasında bir seçim yapacak. İkisinin de ilk onbir başlama ihtimalleri eşit. Beşiktaş'ta Mustafa Denizli Ernst-Fink ikilisini bozmayacaktır. Onun dışında bu ikilinin yanına Uğur İnceman'ı ekleyebilir. Bu noktada Emre'ye çok büyük görev düşüyor. Çünkü maçtaki tüm orta saha elemanları arasında Alex'ten sonra topu en verimli kullanacak adam Emre. Fink'in Alex'i marke edeceğini düşünürsek Emre'nin oynayacağı futbol Fenerbahçe için belirleyici olacaktır.

Beşiktaş'ın hücumcu orta sahaları konusunda bazı sıkıntılar var. İleri üçta Bobo'nun oynayacağı düşünüldüğünde yabancı kısıtlamasından dolayı Tello ve Holosko arasında bir tercih yapması gerekiyor Mustafa Denizli'nin. Eğer Uğur İnceman orta sahada oynarsa Beşiktaş her zamanki tertibinden farklı bir şekilde oynar. Eğer Uğur İnceman oynamazsa bu sefer Yusuf'un oynaması durumu ortaya çıkar ki Yusuf'un değil 90 dakika bu tempoyla en fazla 10 dakika oynaması mümkün. Bu Beşiktaş adına sıkıntılı bir durum ortaya çıkarabilir. Öte yandan Nihat'ın sakatlığı dolayısıyla oynamayacak olması Serdar Özkan ismini ön plana çıkartıyor ki onun da performansı Beşiktaş taraftarının saç baş yolmasına sebep oluyor.

Alex Fenerbahçe'nin tartışmasız en önemli oyuncusu. Onun ortaya koyacağı performans maçın kaderini de etkileyecek. Ancak şu bir gerçek ki Fink'in sıkı markajında olacak. Eğer Fink'ten kurtulabilirse Fenerbahçe maç için çok avantajlı bir konuma geçer.

Bobo Beşiktaş'ın en golcü futbolcusu. Ancak bu akşam arkasında oynayacak oyuncuların desteğine ihtiyacı olacak. Aksi takdirde ileride çok yalnız kalır. Güiza ise Fenerbahçe'nin gole en yakın adamı ancak o da ileride çok yalnız kalıyor. Bu da Fenerbahçe'nin gol kısırlığı yaşamasına neden oluyor.

Fenerbahçe'nin bu maçtaki en zayıf noktası kanatlarda oynayacak olan Mehmet Topuz ve Özer Hurmacı. Tabi burada kabahat bu futbolcularda değil. Çünkü bunlar kanat oyuncuları değillerve kanatta oynama gibi bir özellikleri de yok. Özellikle Özer Hurmacı çok mücadele etmesine rağmen bu konuda sıkıntı yaşıyor. Bu yüzden Fenerbahçe oyunu kanatlara yaymakta sıkıntı çekiyor ve gollerinin çoğunu göbekten atmış durumda. Fakat tartışmasız ligin en iyi savunma yapan takımına karşı bu şekilde gol atmaları çok zor.

Beşiktaş'ın da hücumlarda sıkıntı yaşayan bir takım olduğunu ligin başından beri görüyoruz. Beşiktaş'ta sakatlıktan yeni çıkan Tello veya Yusuf'un yapacakları önemli. Beşiktaş'ın hücumdaki performansı bu futbolcuların durumuna bağlı.

İki takımın psikolojik durumu da çok önemli. İlk yarıdaki maçta Fenerbahçe aşırı bir rehavet içindeydi. Bu maçta ise Fenerbahçe işin bilincinde gibi gözüküyor. Beşiktaş da galip gelmesi gerektiğinin farkında. Bu durum futbolcuların hata yapmasına sebep olabilir.

Sonucu tahmin etmek kolay değil. Fakat az gollü bir maç olmasını bekliyorum. Maçın sonucunu ise tamamen detaylar belirleyecek. En az hata yapan takım maçı kazanır. Bir kırmızı kartın ya da savunmada yapılacak bir hatanın telafisinin çok zor olduğu bir müsabaka. Bu maçın güzel geçmesi için erken bir gol olması gerekiyor. Böyle bir gol tüm planları alt üst edecektir.

13 Nisan 2010 Salı

Manisaspor 1-1 Fenerbahçe


Fenerbahçe Türkiye Kupası yarı final rövanş maçında 2-0'ın avantajıyla gittiği Manisa'dan turla dönmeyi zor da olsa başardı.

Gökhan Gönül, Bilica ve Güiza hariç ideal kadrosuyla sahaya çıkan Fenerbahçe 15. dakikada Güven'in golüne engel olamayınca 1-0 geriye düştü. Bu golden sonra Fenerbahçe topa daha çok sahip olan taraf olsa da Manisaspor orta sahada agresif davranarak Fenerbahçe'nin kaptırdığı toplarla goller aramayı denedi. Ancak ne Fenerbahçe ne de Manisaspor gole ulaşamadı. Doğrusu pek de çaba göstermediler.

İkinci yarıya Fenerbahçe daha istekli başladı. İkinci yarının başında Mehmet Topuz'la pozisyona girdi. Oyunun kontrolü tamamen Fenerbahçe'ye geçmişti. Manisaspor ise fazla sert oynayarak rakibinin sinirlerini bozmaya, eksik bırakmaya çalıştı. Eğer Aytekin Durmaz haftasonu derbi var diye eyyam yapmasaydı iki takımın da mücadeleyi 11 kişi bitirmesi mümkün olmazdı. 64.dakikada Alex bireysel çabasıyla çok şık bir gol atarak skoru 1-1'e taşıdı. Bu gol Fenerbahçe'yi rahatlatırken Manisaspor'un da direncini kırdı arzusunu bitirdi. Kalan dakikalarda 3 gol atması gereken Manisaspor maça havlu atınca Fenerbahçe son yarım saati rahat bir biçimde tamamladı ve bir kez daha finale çıkmayı başardı.

Fenerbahçe maçta iyi futbol oynamadı. Haftasonu derbi olmasının bunda etkisi olabilir. O yüzden fazla yadırgamamak o maçı beklemek gerekir. Sonuç olarak finale çıkmayı başardılar. Finalde rakip yarın akşam belli olacak ama Trabzonspor'un avantajını kaybedeceğini sanmıyorum. Büyük ihtimalle rakip onlar olur. Her finalde olduğu gibi bu finalde de bir cenabetlik bekliyorum Fener'den.

Makas Daraldı mı?


Roman Abramoviç'in Chelsea'yi satın almasıyla birlikte her türlü sermayenin Premier Lig'e kaymasıyla Premier Lig en büyük rakipleri La Liga ve Seria A'ya fark atmaya başladı. 2003 yazında Abramoviç Chelsea'yi satın alarak Florentino Perez'in Real Madrid'te yaptığının bir benzerini Chelsea'de yapmaya başladı. Her ne kadar ilk sene Claudio Ranieri yönetiminde Henry'li Viera'lı Bergkamp'lı Pires'li efsane Arsenal'i geçememiş olsalar da bir sonraki sezon Mourinho yönetiminde 50 yıl aradan sonra ilk şampiyonluklarına ulaştılar. Ertesi sezon Mourinho Chelsea ile ikinci kez şampyonluğa ulaşınca özellikle Alex Ferguson takımını Chelsea ile mücadele edecek seviyeye getirmek için çalışmalara başladı.

Bu arada Liverpool 2005 yılında 21 yıl aradan sonra Avrupa'nın en büyüğü oldu. Bu şampiyonluk İngiliz hegemonyasının başlangıcıydı. 2005'ten sonra 2006'da Arsenal 2007'de yine Liverpool yine Milan'a karşı final oynadılar ama İngiliz takımları bu finallerden şampiyonluk çıkaramadı. 2008'de iki İngiliz takımı Manchester Utd. ile Chelsea finalinde Alex Ferguson'ın takımı kupayı kazandı. 2009'da tekrar final oynayan Manchester Utd bu kez Barcelona'ya mağlup olmaktan kurtulamadı.

İngilizler 5 yıldır her zaman Şampiyonlar Ligi finalinde temsil edilirlerken 2007,2008 ve 2009 yıllarında da yarı finale 3'er takım çıkarmaları Premier Lig ile diğer ligler arasındaki farkı açıkça gözler önüne seriyordu. Ancak bu sene hiçbir İngiliz ekibi yarı finale ulaşamadı. Bu durumu açıklamak için bu sene İngiltere'yi Şampiyonlar Ligi'nde temsil eden takımları tek tek incelemek doğru olacaktır.

Liverpool bu yaz Xabi Alonso'yu Real Madrid'e sattı fakat yerini dolduramadı. Aynı zamanda yapılan diğer hatalı transferler ve Benitez'in yanlışları Liverpool'un Şampiyonlar Ligi'nden elenmesine sebep oldu. Her ne kadar O.Lyon'dan son dakikalarda yediği gollerle toplamda 3 puan kaybetmiş olsalar da çok büyük yanlışların olduğunu söylemek gerekiyor. Uefa Avrupa Ligi'nde yarı finale çıksalar da ligdeki konumları itibariyle gelecek sene Şampiyonlar Ligi'ne katılmaları pek mümkün gözükmüyor.

Chelsea Ancelotti ile sezona iyi başladı. Şampiyonlar Ligi'nde de grubu rahat bir biçimde lider bitirdiler. Fakat 2.turda rakipleri Mourinho'nun Inter'iydi. Hem Chelsea'nin Mourinho'nun eski takımı olması hem Mourinho ile Ancelotti arasındaki sürtüşmeler maçın psikolojik bir savaş haline gelmesine neden oldu. Mourinho Ancelotti ile arasındaki psikolojik savaştan galip ayrılarak başka bir İngiliz takımını evine gönderdi.

Arsenal'in Barcelona'ya elenmesinde zaten bir anormallik yok. Öncelikle Arsenal iyi takım, hoş takım ama genç takım ve bu sene büyük maçların hiçbirinde galibiyet alamadılar. Bu tip maçlar için şüphesiz tecrübe çok önemli. Zaten Arsenal son 3-4 yıldır böyle olduğundan bu cephede bir değişiklik olmadığını söyleyebiliriz.

Manchester Utd. ise kendi sahasında Bayern'e karşı 3-0 gibi bir skor yakalamasına rağmen bu skoru koruyamayarak elendi. Manchester Utd. bu dört takım arasında en çok güç kaybeden takım. Cristiano Ronaldo ve Tevez gibi çok önemli iki oyuncusunu kaybetti ve onların yerlerini dolduracak transferler yapamadı. Hala iyi takım olsalar da geçen seneki kadar güçlü olmadıklarını kabul etmek lazım.

Premier Lig takımları ile Avrupa'nın diğer devleri arasındaki makas daraldı belki ama yarı finalde hiç İngiliz takımı olmayacak kadar da kapanmadı aslında. Biraz giden oyuncularının yerlerinin doldurulamaması, biraz teknik adam yanlışları biraz da maçların denk gelmesi sonucu böyle bir tablo ortaya çıktı. Daha sağlıklı bir değerlendirme için bir sene daha beklemek daha sağlıklı olacaktır.

Fotoğraf: ntvspor.net

12 Nisan 2010 Pazartesi

Yancı Pele, Eyyamcı Cruyff


Daha önce "Shaq basketbolcu değil, Raul futbolcu değil, Ancelotti adam değil." gibi bir çok iddiada bulunan Ahmet Çakar dün akşamki Telegol programında "Pele'yi gelmiş geçmiş en iyi 10 futbolcu arasına sokmam." diyerek bambaşka bir boyuta geçti. Pele'ye "Yancı gibi bir adam." diyen Çakar'ın, Johann Cruyff'a da "eyyamcının teki" diyerek işi abarttığını belirtelim. Tartışmanın son bölümünü videodan izleyebilirsiniz.

11 Nisan 2010 Pazar

Real Madrid 0-2 Barcelona


Barcelona deplasmanda Real Madrid'i bir kez daha yenerek La Liga'da liderliğe yükseldi. Futbol olarak beklediğimiz alamadık belki ama maçı bu kez hakeden kazandı. Tabi bunda özellikle Barcelona'nın savunma ağırlıklı bir onbirle maça başlamasının şüphesiz çok etkisi var. Real Madrid ise aşağı yukarı beklediğimiz bir kadro ile sahaya çıktı.

İlk dakikalarda Real Madrid baskılıydı. Barcelona savunmadan çıkmakta zorlandı. Hatta öyle ki bir çok topu taca göndermek zorunda kaldılar. Ancak Barcelona dengeyi kurdu ve yavaş yavaş kendi oyununu oynamaya başladı. 33.dakikada maçtaki ilk pozisyonda Barcelona Messi ile golü attı. Serbest vuruşu çabuk kullanan Messi daha sonra Xavi'nin mükemmel pasını iyi değerlendirdi. DAha sonra Real Madrid bu gole bir reaksiyon göstermeye çalışsa da Barcelona buna izin vermedi.

İkinci yarıya iki takım da aynı kadrolarla çıkarken Guardiola Alves'i sağ beke Pedro'yu Alves'in önüne Puyol'u sol beke Maxwell'i de Puyol'un önüne çekti. 55.dakikada Xavi yine güzel bir pas attı ve Pedro Rodriguez skoru 2-0 yaptı. Bu golün ardından Marcelo-Guti değişikliğini yapıp orta sahadaki pas yüzdesini artırmak istedi Pellegrini. Bu değişiklik aslında Real Madrid'in pozisyona girmesini sağlasa da van der Vaart golü atamayınca Real Madrid maça ortak olamadı. Barcelona daha sonra Messi ile iki net gol pozisyonundan yararlanamazken Ronaldo'nun dar açıdan çektiği şutta Valdes gole izin vermedi ve Barcelona maçı kazanarak şampiyonluk yolunda dev bir adım attı.

Real Madrid'te Kaka yoktu ama Barcelona da Ibrahimoviç, Henry, Iniesta gibi ideal onbir oyuncuları olmadan sahadaydı. Fakat buna rağmen ligdeki en güçlü rakibini deplasmanda mağlup etmeyi başardı. Üstelik skor daha da farklı olabilirdi.

Pellegrini bu maçı da alamayarak sezon sonunda ayrılmayı garantiledi. Şampiyon olunsa dahi takımın başında kalabileceğini zannetmiyorum. Florentino Perez de bir 250 milyon Euro'yu daha gözden çıkarırsa şaşırmam. Belki 2000 yılında Figo transferinde yaptığının bir benzerini yapması gerekir. Ama alsa alsa en fazla Henry'i alır Barcelona'dan.

Şampiyonluk yolunda Barcelona bu maçı alarak avantajlı konuma geçti. Fakat fikstüre baktığınızda Espanyol, Villareal, Sevilla gibi zorlu deplasmanları var. Real Madrid'in en zor maçı Valencia ile onla da içeride oynayacaklar. Bir de kendi sahasında başarılı sonuçlar alan Mallorca ile deplasmanda karşılaşacaklar. Burada Real Madrid için önemli olan bu mağlubiyete rağmen ayakta kalabilmek. Aksi takdirde Barcelona zorlu deplasmanlardaki puan kayıplarına rağmen şampiyonluğa ulaşır. Bu maçların arasına iki Inter ve bir muhtemel Şampiyonlar Ligi finali de girerse Real Madrid'in umudunu kaybetmemesi gerekir. Ama bunu bize ancak zaman gösterecek.

Son olarak unutmadan şunu da söyleyeyim. Lyon maçından sonra Higuain "küçük maçların büyük golcüsü" diye düşünmeye başlamıştım. Haksızlık etmemek için bir şey söylemedim. Ama bu akşam gösterdi ki Higuain küçük maçların büyük golcüsüdür.

10 Nisan 2010 Cumartesi

El Clasico'ya Doğru


Real Madrid ile Barcelona belki şampiyonun belli olmayacağı ama şampiyonluğu çok yakından ilgilendiren maçta Santiago Bernabeu'da karşılaşacaklar. Maç öncesinde iki takım da 74 puana sahip. Real Madrid Santiago Bernabeu'da oynadığı tüm lig maçlarını kazanırken Barcelona deplasman maçlarından 10 galibiyet 4 beraberlik 1 mağlubiyet aldı. O mağlubiyetin de Madrid şehrinde yaşandığını hatırlatalım.

Sezonun ilk yarısında Camp Nou'da oynanan maç beklentilerin altında kalmıştı. Guardiola Ibrahimoviç'i Pellegrini de Benzema'yı yedek soyundurmuştu. O maçta Real Madrid biraz daha iyi oynasa da Barcelona Ibrahimoviç'in attığı golle maçı 1-0 kazanmıştı.

Real Madrid'in bugüne kadar ortaya koyduğu performans şampiyonluğu ne kadar istediklerini gösteriyor. Ancak bu sene oynadıkları birçok kritik maçı kazanamadılar. Sevilla ve Bilbao gibi tansiyonu yüksek deplasmanlarda Real Madrid mağlup olurken içeride Sevilla'yı son dakika golüyle yenebildiler. Tabi 18 yıldır kazanamadıkları Deportiva La Coruna deplasmanını bu sene kazandıklarını belirtelim.

Real Madrid Şampiyonlar Ligi'nde de büyük maç kazanamadı bu sezon. İçeride Milan'a 3-2 mağlup oldu deplasmanda ise berabere kaldı. O.Lyon'a da yenilerek çeyrek finale çıkamadan elendi. Yani böyle maçlarda sıkıntı yaşıyor Real Madrid.

Barcelona ise geçen seneki kadar muhteşem değil takım halinde. Hala çok iyiler ama maçlarını geçen seneki kadar rahat kazanmıyorlar. Bunda rakiplerin motivasyonun da etkisi vardır elbet. Bir seneye 6 kupa sığdıran bir takıma karşı ister istemez aşırı motive olunur. Ama buna rağmen Barcelona transfere 250 milyon Euro harcamış Real Madrid'le aynı puanda.

Şampiyonlar Ligi çeyrek finali öncesinde Guardiola Mallorca deplasmanında (ki Mallorca Real Madrid ve Barcelona'dan sonra iç sahada en başarılı takım La Liga'da) Messi ve Xavi'yi dinlendirerek aslında hedefinin iki sene üst üste Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak olduğunu gösterdi. Kupa 1 Şampiyonlar Ligi adıyla oynandığından beri bunu yapabilen yok ve finalin Bernabeu'da olması Barcelona'nın iştahını kabartıyor. Bu durum aynı zamanda Real Madrid taraftarını en çok korkutan durum. O yüzden Barcelona Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu Santiago Bernabeu'da kazanırsa kimse Real Madrid'in La Liga'da Barcelona'yı geride bırakmasını konuşmayacak.

Bu akşamki maç Santiago Bernabeu'da ama kesinlikle 3 ihtimalli bir maç. Real Madrid içeride oynadığı son 3 maçı geriden gelerek kazandı. Ancak aynı durumun Barcelona karşısında yaşanması halinde Real Madrid'in aynı şeyi tekrarlayabileceğini sanmıyorum. Real Madrid'te Kaka'nın Barcelona'da ise İbrahimoviç'in sakatlıkları var. Böyle bir maçta bu iki yıldızın olmaması kötü bir durum.

Umarım her iki takım da ilk maçta yaptıklarını bu maçta yapmazlar ve sistemlerinden taviz vermezler. Böylece bol gollü bir maç izleriz. Hatta Messi ve C.Ronaldo'nun karşılıklı gollerinin olduğu bir maç olursa tadından yenmez.

9 Nisan 2010 Cuma

Bir Enteresan Takım


Atletico Madrid 0-0 Apoel
Porto 2-0 Atletico Madrid
Chelsea 4-0 Atletico Madrid
Atletico Madrid 2-2 Chelsea
Apoel 1-1 Atletico Madrid
Atletico Madrid 0-3 Porto

Atletico Madrid 1-1 Galatasaray
Galatasaray 1-2 Atletico Madrid
Atletico Madrid 0-0 Sporting Lisbon
Sporting Lisbon 2-2 Atletico Madrid
Valencia 2-2 Atletico Madrid
Atletico Madrid 0-0 Valencia


Öncelikle şunu söyleyim UEFA Avrupa Ligi'ni pek takip etmiyorum. Doğrusu "Standard Liege ne yapmış, Fulham ne etmiş?" diye pek düşünmüyorum. Fakat bu akşamki maçlardan sonra Ekşi Sözlük'te dolaşırken bu istatistiğe rastladım. Hakkaten enteresan bir durum. Tek galibiyetle yarı finale... Üstelik o galibiyet de Galatasaray'a karşı ki Galatasaray'ın penaltısı verilmemişti! Bu akşam da son dakikalarda Valencia'nın penaltısı verilmemiş. Atletico da yarı finalin yolunu tutmuş. Yarı finalde rakip Liverpool. Geçen sene Şampiyonlar Ligi'nde aynı gruptaydılar. Atletico iki maçta da Liverpool'a zor anlar yaşatmış İngiltere'de uydurma bir penaltı yüzünden Liverpool'u elinden kaçırmıştı. Uydurma penaltıyı veren Martin Hansson'du. Herkes biliyor kim olduğunu. Liverpool İspanyol takımlarına karşı çok zorlanıyor. Atletico yine bir şeyler yapıp finale çıkarsa şaşırmam.


Bu arada Atletico'nun geçen sene Şampiyonlar Ligi'nde aldıkları sonuçları da yazalım;


Psv Eindhoven 0-3 Atletico Madrid
Atletico Madrid 2-1 Olympique de Marseille
Atletico Madrid 1-1 Liverpool
Liverpool 1-1 Atletico Madrid
Atletico Madrid 2-1 Psv Eindhoven
Olympique de Marseille 0-0 Atletico Madrid
Atletico Madrid 2-2 Porto
Porto 0-0 Atletico Madrid


Görüldüğü üzere bu sene tek galibiyetle Avrupa Ligi'nde yarı finale kadar yükselen Atletico Madrid geçen sene namağlup bir şekilde Şampiyonlar Ligi'nden elenmişti. Ben bu kadar dengesiz başka bir takım daha görmedim.

8 Nisan 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Rövanş Maçları


Şampiyonlar Ligi'nde bu hafta oynanan maçlarla çeyrek finaller de tamamlandı. 3 yıldır yarı finale 3 takım gönderen İnglizler bu sene bir takım bile gönderemediler. Barcelona,Bayern Münih, Inter ve O.Lyon yarı finalist olmayı başardılar.

Manchester Utd.-Bayern Münih maçı 2 sene önceki Sevilla-Fenerbahçe maçına gerçekten çok benzedi. O maçta da Sevilla maçın başında 2-0 öne geçmiş. Devreye 3-1 önde girmişti. Fenerbahçe ise skoru 3-2'ye getirmiş penaltılarla turu geçen taraf olmuştu.

Bu akşam da Manchester müthiş başladı maça. İlk maçta oynamadıkları futbolu oynadılar ilk yarıda. Daha maçın başında yaptıkları müthiş tempo iki gol kazandırdı MANU'ya. Bayern uzun süre bu şoku atlatamadı desek yanlış olmaz. Devrenin bitimine doğru Nani skoru 3-0 yapsa da Olic'in devre bitmeden attığı gol Bayern'in ümidini kaybetmemesini sağladı.

İkinci yarı başlarken Van Gaal Müller-Gomez değişikliğiyle golcü sayısını ikiye çıkarttı. Bayern bu devrede topa daha fazla sahip olma amacında olduğunu devre başlar başlamaz gösterdi. 50.dakikada Rafael ucuz bir şekilde oyundan atılınca işler Bayern için artık daha kolaydı. Alex Ferguson 55'te Rooney-O'Shea değişikliğini yaptı Rooney'nin yerine "çakma C.Ronaldo" Nani geçti. Ara ara kontraatak şansları bulsalar da maçın kontrolü tamamen Bayern'e geçmişti. 74.dakikada Ribery'nin kullandığı kornere gelişine mükemmel vuran Robben vatandaşı van der Sar'ı avlayınca Bayern turu geçecek konuma geldi. Golden sonra Van Gaal önce Robben-Hamit sonra Olic-Pjanic değişikliklerini yaptı. Ferguson ise Carrick ile Gibson'ı çıkarıp Giggs ile Berbatov'u oyuna alsa da bu değişikler kâr etmedi ve Bayern yarı finale çıkmayı başardı.

İlk maçta Bayern daha üstün oynayan taraf olsa da biraz saçma iki golle maçı kazandı. İlk golde Rooney'e çarpan top van der Sar'ı şaşırttı. İkinci golde Evra son dakikada kendi cezasahasında topu kaptırdı. Old Trafford'ta da tıpkı Fiorentina maçında olduğu gibi mükemmel bir golle Bayern turu kaptı. Sonuç olarak iş yine dönüp dolaşıp Ovrebo denen adama geldi.

Doğrusu Alex Ferguson gibi bir ismin bu durumdan turu kaybetmesi futbolun ne kadar sürprizlere açık bir oyun olduğunu bir kez daha gösterdi. Birkaç cümle de İngiliz televizyonuna edeyim. Van Gaal'e Spaletti muamelesi yaptınız ama yemezler. Bir Schweinsteiger'in düşürüldüğü bir pozisyon vardı onun tekrarını hiç vermediniz. Bir iş yapacaksanız adam gibi yapın.

Bu turun en dikkat çekici maçında ise Messi Arsenal'i 4-1 yenerek Barcelona'yı yarı finalist yaptı. Çok klişe bayağı bir espiri ama gerçek bu. Aslında işler Arsenal'in istediği gibi başlamıştı. 18'de Bendtner skoru 1-0 yaptı. Fakat ondan sonra sahneye çıkan Messi önce 1-1 yaptı. Sonra kendi başlattığı atağı kendi bitirip 2-1 yaptı. Ardından Arsenal savunmasının nerede olduğunu merak ettiğim pozisyonda Almunia'nın üstünden aşırtıp 3-1 yaptı.

İkinci yarıda ise Real Madrid maçını düşünen Barcelona kendini fazla kasmadı. Arsenal ise skoru 3-2'ye getirip Barcelona'yı strese sokmayı planlıyordu. Maç belki 3-2 olsa Messi Şampiyonlar Ligi tarihinde bir maçta 5 gol atan ilk insan olurdu herhalde. Zaten Pedro Rodriguez oyundan çıkarken acele etmesini isteyen Eboue skor 4-1 olunca pişman olmuştur.

Dünün diğer maçı ise Inter için beklenenden de kolay geçti desek yanlış olmaz. İlk maçta farkı önleyen Akinfeev daha 6.dakikada saçmasapan bir gol yiyince Inter zaten işi bitirmişti. İkinci yarının başında Odiah da atılınca iş tamamen koptu zaten. Maçın yazılcak fazla bir şeyi de yok. 6.dakikada biten maçın nesini yazayım?

Şampiyonlar Ligi'nin müdavimlerinden O.Lyon bir diğer Fransız ekibi Bordeaux'yu elemeyi başardı. Bu maçtan önce Lyon'un 3-1'in avantajını kullanıp turu geçmeyi planlayacağını düşünüyordum. Nitekim Lyon bunu haklı çıkartacak bir oyun oynamış. Deplasman takımı olmanında getirdiği duyguyla daha çok savunmada kalıp Bordeaux ataklarını kesmeyi düşünmüşler. Bordeaux ise 3-1'i çevirmek için çok uğraşmış olsa da pek fazla pozisyona girdikleri söylenemez. İlk yarının sonlarında Chamakh'ın attığı golle umutlansalar da ikinci yarı Lyon'un başarılı savunması yarı final için yeterli olmuş.

Yarı finalde Bayern-Lyon ve Inter-Barcelona eşleşti. İlk maçlar Bayern ile Inter'in sahasında. Şüphesiz bu 4 takım arasında en güçlü ekip Barcelona. Fakat Jose Mourinho da önemli faktör. Inter-Barcelona galibi kupayı alır gibi gözüküyor. Ancak ne olursa olsun çok heyecanlı iki maç bizleri bekliyor.

1 Nisan 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final İlk Maçlar


Bu sene Şampiyonlar Ligi çeyrek finalleri çok enteresan eşleşmelere sahne oluyor. 1999 ve 2006 finallerinin finalistleri bu sene çeyrek finalde karşılaşırlarken iki Fransız takımı olan Lyon ve Bordeaux da kendi arasında eşleşti. Ayrıca ilk defa bir Rus takımı bu sene çeyrek finalde mücadele ediyor.

Kuralar çekildiğinde akıllara ilk olarak eski takımına karşı oynayacak olan Thierry Henry geldi. Zaten Şampiyonlar Ligi bu açıdan da enteresanlık arz ediyor bu sene. Daha önceki turlarda da Eto'o, İbrahimoviç, Kaka, Benzema, Beckham, Mourinho eski takımlarıyla karşılaşmak zorunda kalmışlardı. Bu sefer kabak Henry'nin ve altyapısından yetiştiği Barcelona'ya karşı oynamak zorunda kalan Fabregas'ın başına patladı.

Arsenal-Barcelona maçı zaten maç öncesinde futbol olarak çok şey vaadediyordu. İki tane bol pasa dayalı futbol oynayan takımın mücadelesi merakla bekleniyordu ki bir de buna Arsene Wenger'in maç öncesi açıklamaları eklenince herşey tamam oldu. Maça Barcelona mükemmel başladı. Geçen sene kendi sahalarında oynadıkları Atletico Madrid maçına benzer bir başlangıç yaptılar. Fakat o maçta ilk on dakikada skoru 3-0 yapan Barcelona bu kez golü atamadı. %70 topa sahip olma oranı yakalayan Barcelona ilk 25 dakika itibariyle dünkü Bayern kadar şut çekmeyi başardı. Arshavin'in sakatlanmasını fırsat bilen Arsene Wenger Eboue'yi oyuna alarak Arsenal'in oyunda dengeyi kurmasını sağladı. Bu dakikadan sonra Arsenal de tehlikeli pozisyonlar bulmayı başarsa da onlar da gole ulaşamadılar. İlk yarının sonlarında Gallas'ın da sakatlanması Arsene Wenger'in ikinci değişikliği yapmasını da zorunlu kıldı.

Barcelona ikinci yarıya golle başladı. Pique'nin attığı uzun topa hareketlenen İbrahimoviç, o ana kadar maçın en iyisi olan Almunia'nın hatasını affetmedi. 59.dakikada Xavi'nin arapasında bu kez klasik hale gelen gollerinden birini daha atarak skoru 2-0 yaptı. Bu skor Barcelona'yı rahatlattı. Arsene Wenger 65'te Walcott'u sahaya sürerken Guradiola bu değişikliği önemsemeyerek İbrahimoviç-Henry değişikliğini yaptı. Walcott değişikliği Arsenal'e 4 dakika sonra gol olarak dönerken son 20 dakika Maxwell Walcott karşısında bir hayli zor anlar yaşadı. 85'te Puyol için talihsiz bir pozisyonda Arsenal penaltı kazandı ve Puyol kırmızı kartla oyun dışı kaldı. Fabregas skoru 2-2'ye getirdi ama santraya doğru koştuğu sırada sakatlığı nüksetti. Kalan dakikalarda Barcelona skoru koruma telaşına Arsenal ise 3.golün peşine düştü ama başka gol olmayınca maç 2-2 tamamlandı.

Rövanşta Barcelona iki as stoperinden yoksun kalacak. Bu sıkıntı yaratabilir ancak yerlerine oynaması muhtemel Marquez ve Milito hikayeden adamlar da değiller. Arsenal ise en önemli oyuncusu Fabregas'ı rövanşta kullanamayacak. Arsene Wenger ilk 15 dakikalık futbolun ardından daha dirençli bir orta saha kuracaktır rövanşta. Ancak ne olursa olsun Barcelona oyunu tutturursa Arsenal direnemez. Sonuç itibariyle Barcelona avantajlı bir skor elde ederek Londra'dan dönüyor. Mallorca maçındaki onbir de gösterdi ki 22 Mayıs'ta Madrid'te olmayı kafalarına koymuşlar.

Manchester Utd. bu sene Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı tüm deplasman maçlarını kazanmıştı. Ta ki 1999 finalindeki rakipleri Bayern ile karşılaşıncaya kadar. Doğrusunu söylemek gerekirse Manchester Utd. bu sene deplasmanda oynadığı maçların hiçbirisini aslında kazanmak için oynamadı. Fakat nasıl bizim ligimizde büyük takımların formaları bazen maç kazandırıyorsa Manchester Utd. forması da Şampiyonlar Ligi'nde maç kazandırmaya yetiyor.

Manchester Utd. 2.dakikada Rooney'in golüyle öne geçince "Ben istediğimi aldım, buyrun ne yapıyorsanız yapın." mantığıyla oynamaya başladı ve oyunun kontrolünü Bayern'e bıraktı. Bayern Münih maçı 1-0'a getirene kadar oyunun tek hakimiyken tecrübeli van der Sar birçok pozisyonda gole izin vermedi. Bu arada Manchester Utd. da skoru 2-0 yapacak fırsatları yakaladı fakat değerlendiremedi.

77.dakikada benim kanaatime göre Ribery'nin Rooney'e bilerek çarptırdığı topta Bayern beraberliği sağladı. "Bilerek çarptırdı." diyorum çünkü o şutun gol olması neredeyse imkansızdı. Ya çok kötü vurdu ya da bilerek çarptırdı. Skor 1-1 olunca Manchester Utd.'ı rakip yarı alanda kalabalık görme şansına eriştik. İşte bu dakikalarda Vidic Giggs'in kullandığı kornerden gelen topa kafayı vurdu ancak üst direk gole izin vermedi. 90.dakikada ise Gomez Türk futbolseverlere Güiza'yı hatırlatan bir pozisyonda golü kaçırarak "Bayern'in galibiyetine mal oldu." dediğimiz anda 90+2'de Olic Evra'nın hatasından faydalanıp takımına maçı kazandıran golü attı.

Maç biterken Rooney'in sakatlanması şüphesiz Manchester adına mağlubiyetten daha kötü bir haber oldu. Rövanşta Robben'in döner Bayern MANU'yla baş edebilirse çok kaliteli maç olur. Turun favorisi hala MANU ama Rooney olmazsa işler değişir.

Chelsea'yi eleyerek çeyrek finale gelen Inter ise sahasında ilk kez çeyrek finale çıkan CSKA Moskova'yı ağırladı. Inter üstün fakat gol yollarında etkisiz olduğu maçta 1-0'lık skorla yetinmek zorunda kaldı.

Maçı banttan izledim. İlk yarı futbol adına pek bir şey yoktu doğrusu. İkinci yarıda ise Inter gol bulmanın da getirdiği zorunlulukla daha iyi ve etkili bir futbol ortaya koydu. Bu futbol 65'te Milito'nun düzgün vuruşuyla sonuç verdi. Bu golden sonra Inter farkı artıracak pozisyonları bulsa da bunu başaramadı. Daha farklı bir skor elde etse yarı finaldeki rakibini beklemeye başlayabilirdi. Ancak şimdi Moskova'da gol bulmaları gerekebilir.

CSKA Moskova sadece maçı kaybetmedi. Ayrıca Krasic ve Aldonin gibi iki önemli oyuncusu sarı kart cezalısı oldular. Rövanşta gol bulmak zorunda olan CSKA'nın Krasic'ten yararlanamayacak olması işleri daha da zorlaştırıyor. Rövanşın TSİ 19.30'da olduğunu hatırlatalım.

İki fransız takımını karşı karşıya getiren mücadelede Lyon Bordeaux'yu 3-1 yenerek yanlış hatırlamıyorsam üç kez kapısından döndüğü yarı finale çok yaklaştı.

Maça baktığınız zaman ilk yarı Lyon Bordeaux'ya göre daha etkili olan taraftı. Henüz 10.dakikada Lisandro Lopez ile öne geçtiler. Ancak Bordeaux bu gole çabuk cevap verdi 4 dakika sonra Chamakh'ın golü skoru 1-1'e getirdi. Bu golden sonra her iki takım tehlikeli pozisyonlar üretseler de 32'de gülen taraf Bastos'un şık golüyle O.Lyon oldu.

İkinci yarı Bordeaux daha etkili gibi gözüktü. Fakat gole bir türlü ulaşamadılar. 77'de enteresan bir pozisyonda hakem penaltıya hükmedince Lisandro Lopez kendisinin ikinci takımının üçüncü golünü attı. 3-1 Bordeuax'nun moralini bozarken Lyon pozisyonlar bulmaya devam etti. Fakat maçta başka gol olmayınca maç 3-1 sona erdi.

3-1 iyi bir skor gibi gözükse de iki takımın savunmlarını görünce rövanşın herşeye gebe olduğunu söylemek yanlış olmaz. Savunmada biraz dikkatli oynayacak bir Lyon'un iki farklı yenilmesine pek ihtimal vermesem de henüz hiçbir şey bitmiş değil. Ayrıca Lisandro Lopez'in rövanşta sarı kart cezalısı olduğunu belirtmekte fayda var.

İlk maçlarda deplasman galibiyeti çıkmazken evine avantajlı skorla dönen tek takım Barcelona oldu. Manchester Utd, CSKA Moskova ve Bordeaux ise kendi evlerinde avantajlı bir skor elde etmeye uğraşacak olan takımlar rövanşlarda. Maçlar hafta oynanacak ve dört yarı finalist belli olacak.