BİY

21 Mayıs 2009 Perşembe

Kupa notları


İnsan kupanın organizasyonu içinde bulununca olaya daha farklı bakıyor.Maç penaltılara kalmadan gidip son metrobüs'e kalmayalım duaları eksik olmuyor.Benim açımdan söyleyebilirim ki çok şanslı bir maç günü organizasyonu gerçekleşti.Basın Çalışma Ofisi'nde görevli olduğum söylenince biraz endişlenmedim değildi ilk başta.Çünkü yanımda Uefa Kupası Finali oynanırken benim stad içinden gelen seslere göre sonucu tahmin etmek zorunda kalmam endişesi vardı.

Bağış Erten'den tutun da İlker Duralı'ya Emek Ege'den hatta Alaattin Metin'e kadar "spor basını camiasının" içinde buldum kendimi dün.


Yayın haklarına sahip olup olmamanın bu tip maçlarda "basın mensuplarına" nasıl kolaylıklar sağladığını belli zamandan sonra sadece yayın haklerına sahip olanların girebildiği bir alan haline geldiğini orada öğreniyorsunuz.

Ayrıca Uefa yetkililerini sinirlendirdiğiniz zaman kapı dışarı edebileceklerini Ukraynalı bir televizyonun çalışanlarının "talihsiz görüntülerinden" anlayabiliyorsunuz.

Tabii işin yeşil saha tarafı bütün yorgunluklara,kavgalara,işim gereği "akreditasyonunuz yok giremezsiniz" ukalalıklarıma değdiğini söyleyebilirim.Maç başladıktan 5 dakka sonra kendimize bir yer bulduk ve izlemeye koyulduk.Werder taraftarı Shaktar'ınkine nazaran daha az olmasına rağmen çok daha iyiydi.Tezahüratlar daha organize ve yaratıcıydı.Sadece 5.000 Werder Bremen taraftarı olduğu düşünülürse yaptıkları işi kutlamak gerekir.Ayrıca maç boyunca arada sırada duyulan fenerbahce tezahüratları da maçın ayrı bir neşesiydi.

Shaktar taraftarının maça "ONBİN PROMİL ALKOLLE" gelişi ve daha aramalar sırasında taşkınlık yapmaya başlamaları "ya Werder yenseydi" sorusunu aklıma getiriyor.

Maç boyunca herkesin dilinde Diego'nun yokluğu vardı.Ama Diego'nun Shaktar'daki hemşehrilerinin onu çok arattığını söyleyemeyeceğim.Şahsen Jadzinho ve Adriano'nun gelecek sene bu stadda top koşturmaaya devam etmelerini yürekten isterim.

Thomas Schaaf'ın maç boyunca "hiperaktif" hareketleri sahaya girmeye kadar vardı.Lucescu'nun da tersine kendinden emin tavırları dikkat çekiyordu.Futbolun 4-4-2si ,4-5-1'inin kalmadığı, oyuncuların özelliklerinden,sahaya yayılışlarından -böyle bir maçta-daha iyi anlıyorsunuz.

"Kavruk kısa boylu çocuğun" attığı gol ise sadece Shaktar taraftarlarını değil,stadyum çevresinde bulunan "bi ton" çalışanı evlerine sabaha karşı gitmekten kurtarmıştı.Ama buna ek katkı olarak Cantalejo'nun Pizarro'nun golüne faul çalması da eklenince "Son Kupa"nın sahibi Lucescu ve öğrecileri oluyordu.

Mesut içinde bişiler yazmak lazım heralde araya attığı toplar,driblinkleri ile her topa ayağı değdiinde kalitesini ispatlıyor.Çok yazık oldu çok!!!!!!


Yalnız Lucescu'nun bitiş düdüğünden sonra Basın Tribününe doğru attığı bakış,burada yaşadığı ve ona yaşatılanları "tokat" mahiyetinde bir bakıştı heralde.

Son olarak maçlarda polisin müdahale hakkının olmaması büyük zorlukların işareti olacağını söyleyebilirim.İkinci yarının başında alkollü bir adamın biletsiz Fenerium Üst'E kadar girebilmesi,orada güvenlik amiri'ne vurabilmesi,maçın sonunda gördüğümüz iki adamın biletsiz Hkan Şükür ile aynı yerde maç izlediklerini ve ellerinde bir çöp torbası dolusu Carlsberg ile staddan ayrıldıklarını görmek bunlara örnek gösterilebilir heralde

Hiç yorum yok: